hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • iki gunde buyukce bir kismi gezilebilen sehir. elbette tarih/arkeoloji meraklisiysaniz bir hafta da yetmeyebilir. yurudugunuz her yerde bir kalintiyla karsilasiyorsunuz. sadece iki gunu olanlar icin birkac tavsiyede bulunayim nacizane.

    gezilecek yerler:

    - akropol: atina'ya gelip de burayi gormeyen yoktur herhalde. sabah erkenden gidilmesi salik verilir. saat 11 civarinda ortalik turist kayniyordu. ciddi ciddi sabah acilis saatinde (8) gidin buraya. hem hava cok isinmadan, hem de cok kalabaliklasmadan iyice gezin. birazcik hakkinda okuyup gidin. parthenon, erektheion gibi farkli yapilarin onemini, hikayesini bilirseniz daha ilginc geliyor. bir bilgi daha... sayet "ancient agora", "roman agora", "hadrianus kütüphanesi", "zeus tapinagi" gibi yerleri de gezmeyi dusunuyorsaniz ozel bir bilet var. sadece akropol icin giris bileti 20 euro iken, bu ozel bilet 30 euro. normalde bu saydigim yerlerin giris ucretleri 6-8 euro her biri icin. dolayisiyla bu ozel bilet baya avantajli. ama sunu da not etmeden gecmeyeyim. mesela roman agoranin ya da zeus tapinaginin cogu disaridan da gorulebiliyor.

    - akropol muzesi: akropol'de gordugunuz pek cok sey replika. orjinallerini gormeniz icin bu muzeye girmeniz gerek. 1-1.5 saat ayirin en azindan derim. bu muzenin ucuncu katinda zamaninda parthenon tapinaginin uzerinde bulunan heykeller ayni sirayla sergileniyor. oldukca guzel. girisi 10 euro.

    - "ancient agora": burasi oldukca buyuk bir yer. gezmek en azindan 1 saat aliyor. icerisinde kilise, tapinak, muze vs ihtiva ediyor. kanaatimce buranin highlight'i da hephaistos tapinagi idi. parthenon'u tasarlayan mimarlardan biri tasarlamis bunu da.

    - "hadrian kutuphanesi": yine buyukce bir cogunlugu disaridan gorulebilen bir yer burasi. ama yakindan gormek ayri guzel.

    - "temple of olympian zeus": burayi gezmek icin 15-30dk arasi yeterli. disaridan gorseniz de olur sanirim.

    - "roman agora": pek bir sey kalmamis bir harebe esasinda. ama bunun icinde osmanli zamanindan kalma bir camii (su an sergiler icin kullaniliyor sanirim); bir de "tower of the winds" bulunuyor. bana baya ilginc geldi bu kule. icerisinde su saati bulunuyor.

    - "tomb of the unknown soldier": parlamentonun hemen onunde bulunuyor. burada ilgi cekici olan nobetcilerin gorev degisim anlari. her saat basinda oluyor. zaten saat baslarina yakin zamanda giderseniz kalabaligi gorursunuz.

    yeme-icme:

    - avli: mukemmel bir yer. diger turist sacmaliklarina benzemiyor. bizim disimizda bir tane yabanci cift vardi ortamda. geri kalan herkes lokaldi. sanki birinin evinin avlusunda raki iciyormusuz gibi hissettirdi. porsiyonlar baya buyuk; siparis verirken arsizlik yapmayin. ciger cok guzeldi bu arada. kizarmis peynir de oyle... tavuk da mukemmeldi... canim cekti yine. yaninda uzo icin mukkak derim. uzo da super ucuzdu bu arada. 20cl uzo sadece 6 euro. siddetle tavsiye edilir.

    - karamanlidika: burasi da oldukca onerilen bir yer. pastirmaci gibi gorunuyor icerisi. menusunde "adana sudjuk" falan var. baya da guzel bu sucuk. bir de kavurmali pastirmali omlet falan yapiyorlar. ayhan sicimoglu da tavsiye etmisti burayi bir programinda. oldukca lezzetliydi. sucuk ve pastirma da alin buradan eve goturmek icin.

    - brettos: olaganustu bir bar. instagram spot denebilir tam. burada uzo icilmeli muhakkak. sanirim 5 cesit uzolari var. yesil renkli olan (3 kere distile edilmis) 47% alkollu olani bir deneyin derim.

    - couleur locale: harika bir rooftop bar. akropol manzarasina bakarak kokteylinizi icin efendim. yalniz biraz erken gidin. aksam cok kalabaliklasiyor.

    - 360: yine akropol manzarali bir rooftop bar. kokteyller oldukca guzel.

    - o thanasis: sanirim atina'nin en meshur kebapcisi. oldukca buyuk bir restaurant. porsiyonlar yine cok buyuk. 9 euro yogurtlu kebap. lezzetli ama turkiye'den gelip de bunu yemenin pek manasi yok.

    - yiasemi: atina ile ilgili rehberlerde oldukca onerilen bir cafe. yoruldugunuzda bir kahve icip, bir turta yemek icin ideal. merdivenlerde oturuyorsunuz. soyle bir yer. ispanakli peynirli pie mukemmeldi.

    - iceroll: tava dondurma denen sey sanirim bu. cok lezzetliydi. yemegin ustune gidip burada bir dondurma yiyin. isteginize gore yapiyorlar dondurmayi.

    - gregory's: cafe zinciri. kahvaltiliklar oldukca lezzetliydi.

    - nancy's sweet home: burasi da turistik bir yer kanimca. porsiyonlar cok buyuk ama son derece lezzetli. profiterole bayildik.

    - crescendo: sayet ilk gun erkenden kalkip akropolu gezdiyseniz; akropol muzesine girmden once bir kahvalti yapilabilir burada. cok ozel birsey beklemeyin. sadece o bolgedeyseniz atistirmak icin guzel.

    - kotili: burasi muhtemelen monastiraki bolgesinde yururken onunden gececeginiz bir restoran. canli muzik falan var direk dikkat cekiyor. sirtaki yapsin diye de bir cocuk bir kiz tutmuslar. adamlarin isi oynamak ya; cok komik. burasi tam bir turist tuzagi. tuzak dediysem kazik falan anlaminda degil. yemekler kalitesiz; masalarin cogu elbette turist. ama biraz eglence isterseniz dusunebilirsiniz. kisi basi minimum 15 euro harcama zorunlulugu var. kesinlikle kalamar almayin. yedigim en kotu kalamardi.

    notlar:
    - sayet ilk gun erken baslarsaniz gezmeye (en gec 9.30da akropolde olursaniz); gezilecek yerlerin buyuk cogunlugunu ilk gun gezebilirsiniz. biz yaptik en azindan. sadece olympian zeus tapinagi ile parlamentoyu ikinci gun gezdik; geri kalan herseyi ilk gun bitirdik.

    - taksi icin beat diye bir uygulama var. onu indirin gitmeden. paypal ile kullanabiliyorsunuz. taksici kazikladi mi, dolastirdi mi, bozuk var mi vs sikintisi yok.

    - bazi kisimlari tehlikeli atinanin (oyle diyorlar en azindan). riske girmeyin taksiyle gidin bilmediginiz yerlere.

  • gitar çalan çocukların olduğu video da türkiye gençliğini özetidir. huzur, mutluluk gibi anları yaşamanın haram olduğu her an bir patlama ve ölüm haberleri ile darmadağın olan gençliği. diğer ülkelerdeki yaşıtlarının aksine birçok sorunla baş etmek zorunda bırakılan gençliği. bizler sevgi, mutluluk, özgürlük gibi kavramların varlığını çoktan unuttuk.

  • kabaca hesapla 2 pide yiyip 2 de ayran icmisler desek ve cebimizdeki bozuk 5 adet 1 lirayi dusunsek, biz o ayranlari aliriz da pidelere melul melul bakariz anca.

    bu duruma dusmemizde emegi olanlarin allah belalrini versin.

  • bir gece vakti, sanıyorum adam meyhaneden evine dönüyor ama çok sarhoş, zor yürüyor. telefonunu çıkardı aramasını yaptı, en yavşak sesiyle "alo, karıcım" demesi ile telefonu kulağından uzaklaştırması bir oldu (karşı telefondan ablam bas bas bağırıyor), adam birkaç saniye telefona baktı küskün küskün sonra şunu söyledi "bi kere de afiyet olsun de bee, bi kere de afiyet olsun de"

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."

  • ilk üretildiği zamanlardan beri süregelen headstock kırılma sorunu vardır bu gitarın. çünkü mühendislik olarak hatalı tasarlanmış. gitar yapımından veya ağaç işlerinden doğal anlamayan çalgıcı kitlenin "orjinal isteriz abüüü" diretmesiyle ve bunun zamanla gibson'un da politikası olması nedeniyle 2019 yılında çıkan bir gibson les paul'a dikkat etmezseniz, hafif bir darbeyle sapı headstock'a giden yerden çat diye kırılır.

    stres altına girecek bir parçayı tahtadan yapıyorsanız ağacı damarlarına paralel kesip stresi damarlara dik açıyla vermeniz gerekir. bunu yapmazsanız yükü damarlara verirsiniz ve tahta damar hizalarından kolayca kırılır. çizdiğim görselde alttaki tahta koyu renkli olan damar yerlerinden kırılırken üstteki yükü taşır.

    gitarda teller sapı çekip yamultmak isterler, sapın buna dayanması gerekir. üst eşikten sonra gitar sapı genelde geriye doğru biraz açı yaptığı için (stratocaster gibi bazı gitarlarda açı yok) tam o kısımda teller damara dik değil paralele yakın kuvvet uygular. kemanlarda sap kısa ve kalın olduğu için bu sorun olmuyor ama mandolinde ve gitarda üst eşik kısmı ince olduğu için bu sorun olabiliyor. carvin ve prs 10-11 derece, jackson 13 derece, epiphone 14 derece açılı headstock kullanırken gibson 17 derece kullanıyor. çok fazla.

    dolayısıyla ağaç işçiliğinde scarf joint denilen tekniğin kullanılması gerekiyor açılı headstocklarda. mandolinde ve naylon telli gitarda bu ciddi bir sorun değil ama elektro gitarda yük daha fazla, dolayısıyla neredeyse mecburi. bunu yapmıyorsanız o zayıf noktayı güçlendirmek için sap ile headstock arasına sırt verdirmeniz gerekiyor. neck volute denir buna.

    düz hali.
    kırık
    neck volute

    gibson les paul'da açılı headstock olmasına rağmen hem scarf joint yok, hem de neck volute yok. 1961'e kadar üretilen les paul'lerde scarf joint'i akıl etmemişler (eski flamenko gitarlarda bile var) sonra gitarın üretimi duruyor zaten, tutmuyor pek.

    60'ların ortasında ünlenmeye başlayınca 68'de yeniden üretmeye karar veriyorlar. bir sene sonra firma norlin'e satılınca bir çok şey değişiyor üretimi ucuzlaştırmak uğruna. farklı denemeler de yapılıyor, sap maple oluyor falan ses karakteri değişiyor. headstock kırılması şikayeti hep devam ettiği için 70'lerde sapa neck volute ekleniyor (yanlış ekliyorlar gerçi) ama kötü kalitede gitarlar yaptıkları için iyi gitaristler 50-60'larda üretilen les paul'leri tercih ediyorlar. 90'ların ortasına kadar üretim kalitesi oldukça kötü gitmeye devam ediyor. nadiren iyi serilere denk geliniyor.

    90'lardan itibaren ise özümüze dönüyoruz diyip, değişikliklerin çoğunu giderip 50-60'lardaki hali gibi olan traditional modelleri üretmeye başlıyorlar.

    epiphone'da kırılmaz. butik les paul'lerde de kırılmaz, onlar zaten gibson'dan çok daha kaliteli üretiyorlar.