hesabın var mı? giriş yap

  • 2 ay önce floransa'da bir hostelde, 2-3 yıl önce türkiye'yi ziyaret etmiş, buenos aires'te yaşayan arjantinli bir genç kızın sorduğu sorudur:

    "siz türksünüz, neden arap gibi yaşamaya çalışıyorsunuz?"

    kız ülkeye ülkenin %50'sinden daha hakimdi.

  • fıkra bu ya, temel, alman ve fransız bir adada yamyamların eline
    düşerler.

    elleri kütüklere arkadan bağlanış vaziyette idamlarını beklerken
    yamyamların reisi şöyle der:
    -'hepinizin derisini yüzüp bizim için hayati önem taşıyan kanoların
    yapımında kullanacağız ama adetlerimize göre,son arzunuz her ne
    olursa olsun yerine getirilecektir'

    alman gerçekleştirilmesi imkânsız bir şey isterse ölümden yırtacağını
    düşünür ve buz gibi bira ile yanında kızarmış patates ister.

    reisin talimatıyla patatesler kızartılır, batık bir alman
    denizaltısından edinilen bira da almana ikram edilince alman
    şaşırır,son ziyafetinden sonra herkesin gözü önünde derisi
    yüzülür ve derisinden kano yapar yamyamlar.

    fransız da en az 50 yıllık fransız şarabı istediğini söyler, reis 2
    adamını adanın arkasında 60 yıl önce karaya oturmuş olan fransız ticaret
    gemisine gönderir ve mahzeninden getirtilen şarabı fransız içtikten
    sonra onun da derisini yüzüp kano yaparlar.

    sıra temel'e gelince, yamyamların herşeyi tedarik edebildiğini fark
    eden temel, son arzusu sorulduğunda:
    -'ver bakayım baa bi sigara bi da yak oni' der ve sigaradan iki nefes
    çektirdikten sonra sigarayı kendi vücudunun değişik yerlerine
    bastırıp üzerinde söndürür ve sonra şöyle der:

    -'alun size kano, siçtum kanonuza'

  • bugün itibariyle resmi olarak başlattığım kampanyadır. madem her gün ne kadar denyo, ne kadar öküz bir millet olduğumuzdan dem vurup duruyoruz, bugün ben kendi adıma üzerime düşeni yapmaya başlıyorum daha "insan" gibi bir toplum için. yapacağım şeyler şunlar;

    öncelikle, özellikle sosyal alanlarda - metro, otobüs, bilet gişesi vs - çalışan insanlara mutlaka selam verip kısaca hal hatır soracağım.

    yolda yolakta bekleşen, oturan, bir işle meşgul olmayan insanlara gülümseyerek "merhaba" diyeceğim.

    toplu taşıma araçlarında veya bekleşilen yerlerde dertli gibi görünen insanların yanlarına sokulup "merhaba, iyi misiniz?" diyeceğim.

    gün sonunda aldığım cevapları ve tepkileri paylaşacağım.

    bakarsın destek veren çok olur, "sen de merhaba de!" kampanyası falan başlatır genşler.

  • bir 3-5 yıl olmuştur sanırım. gerçi gönül üzerinden yüzyıllar geçsin istiyor ya, neyse. böyle aile meclisi toplanmışız, masalar uç uca eklenmiş, uzun bir masada yemek yenilmekte. amcalar, halalar, teyzeler ve bu saydıklarımın alt soyları ile üst soyları, epey kalabalığız anlayacağınız. tam bir hiyerarşi olmasa da ailede kendinden en çok korkulanlar başta olmak üzere büyükten küçüğe doğru da bir dizilim söz konusu. biz kuzenlerse masanın sonlarında gırgır şamata konuşlanmışız. hangi sivri akıl bilmiyorum ama içlerinden biri böyle bir kalabalığı en son aztec stadında görmüş olacak ki "hadi meksika dalgası yapalım lan." diyor. olur mu? olur. o coşkuyla dünyanın en sıradan gösterisi gibi geliyor bünyeye, gençlik işte. neyse efenim, en uçta oturmam hasebiyle 3! deyince verilen "başlat!" komutuyla 'oleeyy' nidalarıyla ayağa kalkıyorum geri oturuyorum. masada ölüm sessizliği. herkes manasızca bana bakıyor. kuzenler dahil. çok pis tufaya geliyorum. dayımın "hayırdır inşallah" bakışları eşliğinde tek derdim buymuş gibi tabakların desenlerini incelemeye başlıyorum. o günden sonradır ki, aile ortamlarında "alemin kralı geliyooorr" tezahüratıyla karşılanır; "eski açık sarı desene" diyeni vururum.

  • -bir çorba kaşığı iyi bal(fabrikasyon olmayan, arının yaptığı) üzerine karabiber, öksürük de varsa onu azaltır.
    -taze zencefil, her türlü çayın içine kibrit çöpü gibi kesilip eklenir. beş dakika demlenir, önce çay içilir sonra çayın içindeki yumuşamış zencefiller bir güzel, boğazı yaka yaka yenir. bu yanmaya sanırım bakteriler de dayanamıyor.
    zencefilli çay her sabah yapılırsa zaten boğaz enfeksiyonuna hoşçakal dersiniz. benden söylemesi.
    -tuzlu-karbonatlı su hazırlayıp gargara yapmak
    -bahsedildi ama tekrarlayayım; ılık ve sulandırılmış elma sirkesi ile gargara
    -yatarken boğazı ve göğsü vicksle ovalayıp yatmak.
    -bol sıvı tüketmek ve buhar
    -olmadı en yakın kbb uzmanına koşmak.*

  • cindy crawford ve asim bir gemi kazasi neticesinde issiz adaya
    duserler.ne yapsinlar can sikintisindan sabah aksam sevisirler. ancak
    bir sure sonra asim , durumdan zevk almamaya baslar .
    cindy cildirir, asim'a ne oldugunu sorar, ne isterse yapabilecegini soyler.
    her turlu fantaziye her seyiyle emrine amade oldugunu, nerede
    hata yaptiysa duzeltmeye calisacagini anlatir. asim inatla cindy'ye
    "istedigim seyi yapabilmen mumkun degil" der.
    cindy caresizlik icinde israr eder ve her seyi goze aldigini
    soyler.asim en sonunda bir denemeye karar verir... once cindy'nin
    saclarini kisacik keser. sonra ustunu ortecek bicimde ceketini
    giydirir. kestigi saclardan biyik yapar. cindy, ne oldugunu anlamaya
    çalisirken asim onu mumkun oldugu kadar erkege benzettikten sonra
    aksam olunca sahile gelmesini soyler.
    aksam olur ve cindy erkek kiliginda sahile gelir bakar ki, asim mukellef bir raki sofrasi hazirlamis ve masayi mezelerle doldurmustur.
    asim ve cindy masaya otururlar ve asim elini kanka modunda,cindy'nin omzuna koyar, bardagini cindy'ninkine tokusturur ve soyle der:
    "ulan cemal bir aydir kimi goturuyorum soylesem inanmazsin !!!

  • 17 agustos'tan iki gün sonra dışişleri bakanlığının çağrısı ile atatürk havalimanına gitmiştim. sıra numarasına göre yurtdışından gelen yardım ekiplerinin yanına ingilizce bilen bir türk verip gönderiyorlardı. doctors without borders isimli kuruluştan bir doktor ekibi, tüm ameliyat malzemeleri ile gelmişlerdi. yunanlı 2 cerrah. bir iett otobüsü içinde tüm malzemeleri ile birlikte yalova'ya gitmemiz söylendi. akşam saatlerinde yalova'ya vardık. enkaz enkaz dolaştık, yardıma ihtiyacı olan bir yer aradık. sonunda bağımsız bir afet merkezi bulduk ve oraya gittik. bize bir yer gösterin yardım edelim dedik. "burada yeterince türk doktor var, yabancıya gerek yok" cevabını aldık her gittiğimiz yerden. 24 saat boyunca tüm yalova'da iett otobüsümüzle dolaştık amabir çok enkaz olmasına rağmen yardımımızı isteyen tek bir kişi dahi bulamadık. hepsi türk hekimlerine emanet edin bizi dedi. yunan doktorlar da bir süre sonra heveslerini yitirdiler ve iett şoforumuz ile kendilerini atatürk hava limanına geri bıraktık. organizasyonsuzluk, güvensizlik ve milliyetçilikten hoşlanmadığımı hatırlatan gün.

  • ak parti adana milletvekili tamer dağlı'nın tbmm'de hamza yerlikaya’nın vakıfbank yönetimine atanmasını savunurken sarf ettiği sözler. sözlerinin tamamı şu şekilde:

    "hamza yerlikaya bu vatanı seven, bayrağını seven defalarca dalgalandıran bir sporcumuzdur. bu bankaların sporla ilgili hizmetleri de vardır. hamza yerlikaya gibi bu vatanı seven bütün sporcularımıza ne yapsak azdır. eğer hamza’dan rahatsız oluyorsanız vatan sevginizden şüphe etmeniz lazım."

    video

    vekilime katılıyorum. tek vasfı iktidar partisinin eteğinde oturmak olanların devletten 3'er 4'er maaş almasında hiçbir problem yok. esas yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda kaldığımız için biz özür dileriz. bir kamu bankasında yönetim kurulu üyesi olabilecek liyakati kazanabilmek için milli güreşçi olmanın yeterli olduğunu bilemeyip liyakat kazanmak uğruna ömrünü eğitime harcayan vatandaşlar olarak biz özür dileriz. siz haklısınız vekilim. biz bu vatanı sevmiyoruz.