hesabın var mı? giriş yap

  • biliyoruz ki hemen her türk vatandaşı, biraz düşündüğünde bu soruya "evet" cevabını rahatlıkla verebilir.

    mesela; türkiye'de işsizliğin son 5 yılın rekorunu kırmasından muzdarip, 6.2 milyon işsiz vatandaşımızdan biriyseniz; umutsuzluğa kapılıp kurtarılmayı beklemiş olabilirsiniz.

    hatta işsizliğiniz yetmiyormuş gibi bir de devlet sizden gss prim borcu adı altında, işsizliğinizin bedeli olarak para talep ediyorsa; siz de birilerinin sizi kurtarmasını istemiş olabilirsiniz.

    türkiye'de tarımın çökme noktasına gelmesi sizi de etkilediyse; tek geçim kaynağınız olan hasadı satacak yer bulamayan bir çiftçiyseniz ya da çiftçilerin ürünlerini dünya ortalamasının çok çok üzerinde fiyatlarla almak zorunda kalıyorsanız, siz de kurtarılmayı umut etmiş olabilirsiniz.

    akp iktidarında kadın cinayetlerinin %1400 artmasından, psikolojik ya da değil, herhangi bir şekilde etkilendiyseniz; şüphesiz siz de kurtarılmayı beklediniz.

    eğer ki işini iyi yapmaya çalışan, söylenmesi gerekenleri söyleyen, yapılması gerekeni yapan bir gazeteciyseniz; muhtemelen tutuklandınız. vatandaşı olduğunuz ülkenin, tutuklu gazeteci sayısında dünya birincisi olmakla gündeme gelen bir devlet anlayışına sahip olmasına üzüldünüz. belki sabırla adaletin tecellisini beklediniz fakat belki de bir yandan birilerinin doğru olanı yapmasını, sizi haksız yere konulduğunuz o yerden kurtarmasını istediniz.

    yahut kredi kartı borcunuz var ve türkiye kredi kartı borcunda avrupa lideri haberlerine konu olan vatandaşlardan birisiniz. birilerinin sizi bu borçlardan kurtarmasını büyük ihtimalle isterdiniz.

    kpss 2010 kopya skandalına imza atanlardan biri değilseniz eğer, söz konusu sınavda uğradığınız haksızlıktan kurtarılmayı da elbet beklediniz.

    türkiye'den erişimi engellenen web sitelerinin sayısı günden güne artarken, tor veya vpn kullanmak zorunda kalmaktan ya da passolig ve dahi bir çok uygulamanın türkiye'de sporu bitirmesinden şikayet etmekten sıkıldınız, kurtarılmayı istediniz.

    bu ülkede sıkıntılar yaşanır, insanlar karamsarlığa düşer. farkındayız.

    ancak bu başlığı açarken dile getirmek istediğimiz soru, tüm bu yanıtların çok çok ötesindeydi.

    eğer 50 karakter limiti olmasaydı, yaklaşık olarak şöyle bir soru soracaktık:

    siz hiç yerin metrelerce altında; birilerinin ihmalkarlığı, işgüzarlığı ve açgözlülüğü yüzünden saatlerce ölümden kurtarılmayı beklediniz mi?

  • ilkel insan için mucize, yaşamın kaynağı ve doğanın işleyişinin temel yöntemiydi. faydasına ya da zararına sebep olan ateş, nehirlerin akışı, seller veya kuraklık, şimşek ve yıldırım gibi her doğa olayının arkasında akıl erdiremediği birer sır gizliydi.

    o halde bu olaylara sebep olan doğa üstü varlıklar olmalıydı. önceleri kendisinden güçlü hayvanların bu tür gizli güçleri de olabileceğine hükmetti. bugün mağara duvarlarına resmedilmiş hayvan figürleri bunu doğrular nitelikte.

    insan, bilinci geliştikçe üzerinde yaşadığı yeryüzünden daha da akıl almaz, ulaşılmaz ve dolayısı ile çok daha gizemli olan gökyüzünü keşfetti. haliyle yeryüzünde akıl erdiremediği olayların da sebebinin göklerde olabileceğini düşünmeye başladı. gizli güçlere sahip olabileceğini düşündüğü güçlü hayvanları gökyüzünde gözlemlediği yıldız kümelerine yerleştirmesi bundan kaynaklandı.

    “gökyüzünde ne oluyorsa bunun yeryüzünde bir karşılığı vardır” inancı böylece oluştu. sümer tabletleri’nin bulunması ile tarihsel anlamda ilk kez yazılı bir kaynağına ulaştığımız bu bilgi, aslında insanlığın kollektif bilincine binlerce yıl boyunca öylesine yerleşmişti ki hiç düşünmeden gerçekliğine inandığımız pek çok fikrin de temel taşını oluşturmuştu.

    bu fikirleri sistematize etmeye kalkışacak olursak temel olarak üç ana grupta toplayabiliriz:

    - bunların ilki sümer dini’nin, daha sonraki uygarlıkları da etkilemesi sonucu aynı mitlerin, yerel motiflerle yeniden anlatılmasıyla ortaya çıkan zahiri dinlerdi.

    - ikinci düşünce biçimi ise “gökte ne varsa yerde de o vardır” özdeyişinin zahiri dinlerin bile ortaya koyamadığı gizemli tanrısal gerçeklerin anahtarı olduğunu ve bu gizemlerin ancak seçilmişlere açılacağını düşünen batini inançları (kabala, ezoterizm, gizemcilik, hermetizm, mistisizm, astroloji) şekilendirdi.

    - son olarak gökteki olayların yerdekilerle ilişkisini, aklın süzgecine koymayı akıl edenlerin ortaya çıkmasıyla, mitolojiden felsefeye evrilen düşünce ve astrolojiden astronomiye evrilen bilim ortaya çıktı.

    böylece birbiri ile farklı kulvarlardan ilerleyen ve tamamen birbirine zıt yaşam biçimleri ortaya çıkaran iki felsefe ortaya çıktı:

    - evrenin tanrının iradesi ile oluştuğunu düşünenler, uzun süre bunun tamamen tanrının hiç bir kuralla sınırlanmamış iradesi ile oluştuğunda ısrar etseler de zamanla doğanın kurallarına ilişkin bilgimiz arttıkça ve ardı ardına olayların birer neden sonuç ilişkisine bağlı oldukları kanıtlandıkça bu iddialarını terk ettiler. bunlar zaman içerisinde, tanrının ilk hareketi belli bir tasavvura uygun olarak veren güç olmakla yetindiğini ve geri kalan kuralları da en baştan belirlediği için, olacak olanları da baştan bildiği fikri etrafında mevzilendiler. bunlara, fikrin ağababalarından biri olan platon’un koyduğu isimle idealistler dendi.

    - karşıt görüşte olanlar ise tanrısal bir iradenin varlığını baştan reddedip, evreni harekete geçiren gücün evrenin kendisinden başka bir kaynağı olamayacağını savundular. dolayısı ile şu an evrende bir irade, (insan iradesi) mevcutsa bu, ancak evrendeki malzemenin evrim yoluyla işlenmesi ile ortaya çıkabilirdi. bunlar da maddeyi evrenin başlangıcına koyup herşeyin maddesel olduğunu ileri sürdüklerinden “materyalist” olarak adlandırıldılar.

    ancak birbiri ile farklı kulvarlardan ilerlese ve tamamen birbirine zıt yaşam biçimleri ortaya çıkarsa da bu üç çerçevenin hepsinde ortak bir sav bulunmaktaydı:

    bu nokta ise evrenin bir varoluş anından başlayarak dizgesel bir süreçte gelişmekte olduğu fikri idi. buna “zaman” diyorduk ve sabit aralıklarla işleyen bir düzene sahipti. ve böylece, “evreninin işleyişinin, evrende gerçekleşen olayların belirli yasalarla belirlenmiş ve bu belirlenmiş olayların gerçekleşmelerinin zorunlu olduğunu” öne süren bir öğreti ortaya çıkmış oldu. bugün buna “determinizm” (belirlenircilik, gerekircilik veya belirlenimlilik) diyoruz.

    bu inanç (artık bunun bir inançtan öte olmadığına eminiz) nerdeyse 20nci yy’in başına kadar varlığını korudu. 19ncu yy’da yaşamış ve materyalizmi şahikasına çıkaran das kapital’i kaleme almış büyük düşünür karl marx şöyle demekteydi:

    “tarihte ne olduysa, öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur."

    ama biraz yakından bakınca bunun idealizmi doruğa çıkaran büyük düşünür georg wilhelm friedrich hegel’in determinist söyleminden pek de farkı yoktu. hegel'e göre “us dünyaya egemendi, dünya-tarihinde ussal olan ilerlemekteydi. ilerleyen dünya-tarihi sürecinin bir amacı bir son ereği vardı.”

    yani ister metafizik-teolojik olup tanrı’nın iradesinden, ister mekanik ve biyolojik olup doğanın yasalarından hareket etsinler, her iki düşünce yönteminin ortak noktaları, tarih yorumlarında determinist olmalarıydı. hegel'in de marks'ın da “tarihin belirli yasalarla yönetildiği”ne ilişkin belirlenimci savları ortaktı. hatta denilebilir ki marks söz konusu tavrı zaten hegel'den edinmişti.

    marks'ın hegel'in determinist yaklaşımına katkısı şuydu:

    - hegel, tarihi başlatan ilk hareketin tanrısal olduğuna ve tüm maddi evrenin bir usun şekil vermesi ile ortaya çıktığına ilişkin idealist savı yinelemekteydi.

    - marks buna karşı yönden taarruz ederek, tersine, önce maddenin varolduğunu ve usun o maddenin evrimleşmesinin eseri, zorunlu olarak meydana geldiğini savundu. zaten kendisi de “hegel'in diyalektiği baş aşağı duruyordu; ters çevirdim ki, ayakları üstünde dursun" derken kastettiği budur.

    yani uzun lafın kısası, insanlık, tarihinin başından bu yana bu iki zıt görünen düşünce arasında gidip gelmekteydi ve bu fikirlerin en güçlü savunucuları olan hegel ve marx’ın da bu ikiliği çözmek konusunda getirebildiği temel bir yaklaşım bulunmuyordu.

    derken 20nci yy’ın ortalarına doğru ani bir gelişme oldu. yeni yetme bilim insanları filozofların gözü önünde, binlerce yıllık determinist geleneği yerle yeksan eylediler:

    önce, einstein’ın “genel görelilik kuramı” mutlak zaman düsüncesine son verdi. derken planck’in “kuantum teorisi” ve heisenberg’in “belirsizlik ilkesi” ile güçlenen indeterminizm, laplace’ın “evrendeki tüm nesnelerin belli bir andaki konum ve hızları verildiği takdirde gelecekte veya geçmişte herhangi bir andaki durumlarının kestirilebileceği” yolundaki determinist anlayışını yıkıverdi.

    bense bütün bunları aslında çok güncel bir gözlemimden dolayı kaleme aldım:

    günümüzde olayın temelini kavrayamayan ister caner taslaman gibi dinci, ister muhtelif mistik (spritüel, gizemci, ezoterik, falcı, reikici, budist, taoist, sufi) düşüncedeki çevreler, bunda materyalist felsefenin çöküşünü görmektedirler. onlara göre evrenin, materyalistlerin sandığı gibi birbirine bilardo topları gibi çarpan atomlardan değil varlığı ve yokluğundan emin olamadığımız atom altı parçacıklardan oluşan indeterminist bir yer olduğunu anladığımıza göre artık tanrısal mucizelerden de yeniden konuşmaya başlayabiliriz.

    oysa farkında olmadıkları husus, aynı indeterminist altyapının, en fazla tanrı inancının (ya da o güce verdikleri ad her neyse) mutlakiyetçi yapısına zarar vermekte olduğudur. çünkü evrende tesadüflerle yer bulunması, her şeyden önce "tanrı iradesi" kavramı ile çelişir. zira bu durumda tanrı varsa bile kendisinin bile tahmin edemeyeceği sonuçlar üretebilen bir evren yaratmış olmalıdır.

    söz konusu çelişki einstein'ı da çok şaşırmıştı. öyle ki idealist - determinist yaklaşımla yeni kuramlar arasındaki çelişkinin farkına varınca, rastlantısallığın evrenin oluşumunda anahtar önemde olabileceğini savunanlara karşı tarihe malolmuş özdeyişi ile:

    “tanrı zar atmaz!” demişti.

    dipnot: yazıda aradığınız tadı bulamayıp başlığı aldatıcı bulanlarınız olmuştur. evet itiraf ediyorum ki biraz hile yaptım. çünkü özellikle evrene gönderecek enerji arayan siz sevgili ablalarıma gerçek felsefe tarihi okutmanın başka çaresini bulamadım.

    @sanal gezgin:
    << keşke şunu da ekleseydin; meselenin özünün kuantum yani mikro evren ile makro evren arasındaki farkın gizeminde yattığını... hoş onu da çözsek yine de sorular milyonlarca olacak. ne bilim ne hayat ne ikilemler duracak. pardon, hayat biraz durabilir, evrenin sonuna doğru. başka bir 'simetrisizlik' hali yeni bir evrenin başlangıcını tetikleyene ve yeni yaşam koşulları oluşana kadar. bunu bana zaman öğretti. bu tahayyül ötesi evrenin bir başlangıcı ve sonu olması, yani zaman, 'son'un sadece bir mola olduğunu da düşündürüyor.
    içinden doğduğu enerji okyanusu yeniden köpürünceye kadar... >>

  • stephen king'in neredeyse tüm roman ve kısalarına referanslar içeren serisi.

    hatta bu iş yazdıklarını aşıp yaptığı diğer işlere kadar yansır.... tv dizileri, filmleri vs...

    ülkemizde kara kule diye türkçeleştirilip basılan kitap/çizgi roman serisi.
    görsel

    bu referanslardan bazıları da şöyledir;

    (bkz: different seasons)

    seride küçük ama önemli bir rol oynayan john cullum, 50'li yıllarda maine eyalet hapishanesi'nde gardiyan olarak çalışmıştır. king'in "rita hayworth and the shawshank redemption" adlı öyküsünde maine eyalet hapishanesi, shawshank'tir. roman, "the shawshank redemption" filminin temelini oluşturmaktadır.

    (bkz: the talisman)

    bu kitaptaki aksiyonun büyük bir kısmı, üçüncü "kara kule" kitabında da bahsedilen ve the territories olarak bilinen topraklarda geçiyor. seride iyiliğin gücü olan the white, "tılsım/ the talisman"da da karşımıza çıkıyor.

    (bkz: everything's eventual)

    bu kısa öykü koleksiyonunda, derry, maine ve yedinci "kara kule" kitabındaki telepatik breaker'lardan biri olan dinky earnshaw'un ortaya çıkışı da dahil olmak üzere "kara kule" ile ilgili birkaç yer ve kişiden bahsedilmektedir. aynı hikâyede skipper brannigan adlı bir karakter dinky'ye eziyet etmektedir. skipper'dan "kara kule" serisinde de karakterlerden birinin arkadaşı olarak bahsedilmektedir.

    (bkz: bag of bones)

    maine'de bulunan keewaydin gölü'nden hem altıncı "kara kule" kitabında hem de bu romanda bahsedilmektedir.

    (bkz: rose madder)

    üçüncü "kara kule" kitabında yer alan lud, king'in bu romanında da yer alıyor.

    (bkz: the stand)

    seride ana karakterler, "the stand "de amerika birleşik devletleri'nin neredeyse tüm nüfusunu öldüren süper grip captain trips'in ayrıntılarını içeren bir gazeteye rastlar. dizinin kötü adamı randall flagg, aynı zamanda "the stand "in de kötü adamıdır. flagg'in "the stand "deki yaşlı düşmanı abigail ana'dan dördüncü "kara kule" kitabında bahsedilmektedir.

    bu arada ben dahil pek çok king hayranı bu kitabı ilk the dark tower kitabı sayar.

    (bkz: from a buick 8)

    buick 8'in önceki sahibi muhtemelen alçak bir adamdı ve arabanın kendisi de todash alanlarına açılan bir portal, her ikisi de seri boyunca belirgin bir şekilde öne çıkıyor.

    (bkz: it)

    ölü ışık kavramı hem pennywise hem de crimson king tarafından paylaşılmaktadır. güller ve yeşil şapkalı elfler içeren benzer duvar kağıtları hem serideki dutch hill'deki evde hem de "it "deki niebold sokağı'ndaki evde görülür. serinin ilk kitabı olan "the gunslinger "ın 2003 versiyonunda legion olarak bilinen bir son dünya yaratığından bahsedilmektedir ve "it "de kanalizasyondaki sesler kendilerini legion olarak adlandırmaktadır. kekeme bill karakteri ve büyülü kaplumbağa olarak bilinen eşya da hem seride hem de "it "de yer almaktadır.

    (bkz: 11/22/63)

    daha sonraki "kara kule" kitaplarında, stephen king kendini anlatının içine yazar. altıncı kitapta, king'in 19 haziran 1999 tarihinde bir minibüsün çarpması ve ölmesi gerektiği anlaşılır. yedinci kitapta, o tarihte kendi karakterleri tarafından ölümden kurtarılır. "11/22/63 "te bu tarih vermont yankee nükleer reaktörünün patladığı gündür. derry, maine'den de hem bu kitapta hem de seride bahsedilmektedir.

    jake epping ayrıca "kara kule" serisinde amerika'nın alternatif versiyonlarında bulunan bir tür araba olan takuro spirit'i görür.

    (bkz: doctor sleep)

    dan torrance ("the shining "in yetişkin danny'si), serinin ana karakterlerinden jake chambers'ın ünlü bir sözünü kullanır: "bunlardan başka dünyalar da var."

    there are other worlds than these.”

    (bkz: the regulators)

    beşinci "kara kule" kitabında, "düzenleyici" teriminin kızıl kral'a hizmet eden ve can-toi olarak da bilinen alçak adamlara atıfta bulunduğu keşfedilir.

    (bkz: insomnia)

    bu kitapta, serinin kötü karakterlerinden biri olan kızıl kral'ın vücut bulmuş hallerinden birinin kral herod olduğu ortaya çıkıyor. son "kara kule" kitabında roland'ın yol arkadaşı olan patrick danville de "ınsomnia "da karşımıza çıkıyor. diğer kesişmeler arasında ed deepneau, derry, maine, karartma yeteneği, ka, ka-tet, ralph roberts ve todana yer alıyor.

    (bkz: the mist)

    ülkemizde "sis"ismiyle bilinen öykü "skeleton crew" kitabında yer alan ve altıncı ve yedinci "kara kule" kitaplarında da geçen bridgton, maine'de geçen kısa bir öyküdür. aynı kasabadaki eczaneden "sis "te de bahsedilmektedir.

    muhtemelen bir deney, canavarların bridgton'daki "sisin" içinden gelmesine izin veren bir "thinny" (versiyonları "kara kule" serisinin her yerine serpiştirilmiştir) yaratmıştır.

    (bkz: the eyes of the dragon)

    bu kitap, randall flagg'in kötü bir büyücü olarak yer aldığı serinin bir tür ön bölümü olarak düşünülebilir. flagg, karakteristik flagg tarzıyla, babası kralın cinayetini genç bir prensin üzerine atar. thomas adındaki bu prens ve uşağı dennis, flagg'in peşine düşerler ki bu hikâyeyi üçüncü "kara kule" romanında da okumuştuk.

    (bkz: lisey’s story)

    "kara kule" bağlantıları arasında east stoneham kasabası ve bölgelerden bahsedilmektedir.

    (bkz: black house)

    burada bahsedilen "kara kule" ile ilgili öğeler arasında blaine the mono, ted brautigan, can-tah, jake chambers, eddie dean, susannah dean, roland deschain, french landing, wisconsin, ka, legion, opopanax, konuşan iblis, the territories ve tüm bunlar yeterli değilse, gerçek kara kule'nin kendisi bulunmaktadır.

    (bkz: ur) (bilmeyenler için)

    son-dünya'da bulunan büyülü gül ve kara kule'den bu romanda bahsedilir ve düşük adamlar görünür ancak doğrudan isimlendirilmez.

    (bkz: desperation)

    hem can-tah (ölülerin dili) hem de can-toi (alçak adamlar) bu kitapta geçiyor ve seride önemli roller oynuyor.

    (bkz: hearts in atlantis)

    bu kısa öykü koleksiyonunda ted brautigan, crimson king, derry, maine, roland deschain, karartma yeteneği, randall flagg, bobby garfield, liz garfield, carol gerber, ka-tet, alçak adamlar ve john sullivan gibi seride bulunan birçok unsur yer alıyor.

    (bkz: kingdom hospital)

    coca-cola'nın bizarro dünya versiyonu olan nozz-a-la, hem bu dizide hem de seride yer almaktadır.

    (bkz: sleepwalkers)

    kendinizi silikleştirme becerisi, tamamen görünmez olmasanız bile tespit edilmenizi zorlaştırmaktır; bu beceri hem seride hem de "sleepwalkers"de bahsedilmektedir.

    (bkz: ‘salem’s lot)

    en büyük bağlantılardan birinde, kendini vampirlerle savaşırken bulan rahip peder callahan, sonunda muhtemelen bir daha haber alınmamak üzere 'salem's lot'u terk eder. ta ki beşinci "kara kule" kitabında calla bryn sturgis adlı bir yerde yeniden ortaya çıkıp roland ve ka-tet'ine arayışlarında yardım edene kadar.

    (bkz: pet sematary)

    "pet sematary "nin karakterlerinden zelda goldman, "the wizard of oz "ndeki büyük ve korkunç oz'un azrail'in bir versiyonu olduğunu düşünüyordu. bu nedenle oz, kitap boyunca ölümün bir sembolü haline gelir. bu arada, seride roland ve ka-tet'i oz'un sarayının bir versiyonunu ziyaret eder.

    (bkz: the shining)

    seride hem bu kitaptan hem de ana karakteri danny torrance'dan bahsedilmektedir.

    (bkz: dreamcatcher)

    bu kitap, bridgton, maine'deki eczane, derry, maine kasabası ve jerusalem's lot da dahil olmak üzere seride bahsedilen ortamları içermektedir.

    (bkz: cujo)

    seride adı geçen bridgton eczanesi bu romanda karşımıza çıkıyor.

    (bkz: night shift)

    bu öykü derlemesinde, hem "the stand "de birleşik devletler nüfusunu yok eden süper grip captain trips'ten hem de "salem's lot "un geçtiği jerusalem's lot kasabasından bahsedilmektedir; her ikisi de seride yer almaktadır.

    (bkz: cell)

    baş karakter clayton riddell, roland'ın hikayesine benzer bir hikâye olan altıpatlar kullanan bir kıyamet kovboyu olan ray damon hakkında "the dark wanderer" adlı bir western fantezisi yazan bir çizgi roman sanatçısıdır. daha sonra riddell, çuf çuf charlie adlı bir çocuk arabasına rastlar. seride "charlie the choo-choo", jake chambers'ın satın aldığı uğursuz bir çocuk kitabının adıdır.

    (bkz: n) (bilmeyenler için)

    ackerman'ın tarlası'ndaki daire taşları, orta dünya'nın iblis istilasına uğramış konuşma halkalarına benzer.

    (bkz: nos4a2 by joe hill) (king'in oğlu joe hill tarafından yazılıştır, babasının eserlerinden ilham aldığını kitabın ön sözünde belirtir)

    bu kitabın da "kara kule" evreniyle de bazı bağlantıları var; orta dünya'dan ve serinin yedi kitabında da kullanılan ölümün örtmecesi olan "yolun sonundaki açıklık" ifadesinden bahsediliyor.

    (bkz: haven)

    king'in bir kısa öyküsünden uyarlanan bu tv dizisinde, açılış jeneriğindeki eski bir parşömende flagg adının geçmesi, büyük katil ıstakozlar olan lobstrocities'in yer aldığı bir bölüm ve kasabanın roland'ın dünyasına bağlanan bir kapıya sahip olduğunu gösterebilecek "belalar" tarafından rahatsız edilmesi de dahil olmak üzere birçok "kara kule" referansı var.

  • - bes yil sonra kendinizi nerede goruyorsunuz?
    - 5 yıl sonrayı inanın bilmiyorum,ama 5 milyar yıl sonra gunes sistemi, andromeda galaksisi icine cekilerek yok olucak, dunyadan geriye sadece bir gaz, toz ve gazete kagidi bulutu kalacak. şimdi sizi, 5 dakikalığına da olsa, yaptığımız bu mülakatın anlamsızlığı, komikliği ve gündelik dertlerimizin zavallığı üzerine düşünmeye davet ediyorum. otherwise i' ll release the cobra.

  • edit:

    gelen mesajlardan sonra anladım ki bu insanımsı varlıklara müstehak bir toplumuz. içimizdeki gerçekten iyi insanlar kusura bakmasınlar.
    bizim toplumumuz bu insanlıktan nasibini alamamış, görmemiş şempanzelere layık maalesef.

    diyorum ki su veren itfaiyenin hortumunu. pılımı pırtımı toplayıp en kısa zamanda defolup gideceğim buradan. aklınız varsa siz de yapın bunu.

    edit2: şunu da söylemeden gidemeyeceğim. "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" kafasıyla olmaz. o yılan döner bir gün sizi de ısırır.

  • ulan getir firması şuradan edeceğin 3-5 kuruş kar için şu palyaçoluğa gerek var mı ya?

    böyle zavallıca şeylere yılbaşı paketi falan yazılınca gerçekten içim burkuluyor. yeni yıla çizi kemirerek giren biri canlanıyor kafamda.

  • gecen gun zincirlikuyu'da kapi onumde acilmasin diye dua ettim. kapi onumde acilmasin da sonradan yavas yavas, insan gibi bineyim, ayakta gideyim diye dua ettim, ama acildi... ben, evet ben hayatinda karincayi bile incitmemis yasar usta, hic gozumu kirpmadan butun gucumle yanimdaki kekolari iterek oturdum. yani oturmusum. o kadar hizli gelisti ki sonradan bi baktim oturuyorum.

    butun gucunuzu kullanarak yaninizdakileri ittirmek ne demek arkadas? valla isteyerek yapmadim ama kaburgalarim kiriliyordu aminim.

    gunde iki defa, cogunlukla yogun saatlerde kullaniyorum bunu. yemin ederim insanliktan ciktim iki senede.

  • bu vuruş stilini biliyorum ben mahalleden. top oynayan çocukları görüp özenen, ayağında rugan sivri ayakkabı ve kotla çocuklardan birini kaleye geçirip bin bir artist hareketle topu 2. kat balkona atan zalım vuruşu bu. topa koşuşa dikkat.