ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
fikret orman
-
geldiğinden beri yıldırım demirören'in pisliğini temizliyor.
borçlarla başladı, statla devam ediyor, en son dün de liverpool meselesini halletti.
yıllar sonra editi: ellerim kırılaydı da şunu yazmayaydım. efsane başladı, kestane bitirdi. beşiktaş tarihinde süleyman seba gibi yâd edilme şansını kendi elleri ile itti.
bengi dönüş
-
nietzsche'nin ortaya attığı bu kavram uyarınca, insan yaşamı sonsuza dek baştan sona aynı biçimde tekrar edecek belirli bir bütündür. filozof, insanın bir çeşit kavranılmaz özgürlüğe kavuşabilmesi ve birşeyleri anlamlandırması uğrunda yapması gerekenin yaşamını her şeyiyle onaylamasından geçtiğini söyler. kendini ve tüm olup biteni o şekliyle evetleyen insan üst insan olarak addedilen mertebeye ulaşır. ancak bengi dönüşün çözülemedik noktası içerdiği tehlikedir ki bu çelişki kendini şu şekilde gösterir: belli aşamaları atlayan insan, ulaştığı noktanın ardından sürekli aynı başlangıç noktasına dönecek ve aynı engelleri sayısız defa aşmak durumunda kalacaktır. bunun önüne geçmede şu anki en büyük atılım tanrı engelini ortadan kaldırmak olmalıdır. ancak bu şekilde bengi dönüş ve üst insan felsefesi yanyana gidip sağlam bir temel kurabilir.
iki insanın yapabileceği en güzel şey
-
üçüncü insan.
pilates
-
ben yapınca böyle olan spordur.
oyun
-
hakkında söylenmiş bazı güzel ifadelere metis ajanda 2024'te rastladığımız kavram.
olduğunuz kişi, olmayı umduğunuz en iyi oyuncudan bin kat daha ilginçtir. k. stanislavski
oyunun zıddı ciddi olan değil gerçek olandır. sigmund freud
oyunun zıddı iş değil depresyondur. brian sutton-smith
insan sadece oyun oynadığı sırada tümüyle insandır. f. schiller
sonsuz oyun kazanıldı ve yitirildi. ayırdına varılmadı. samuel beckett
anlamak oyunu bozmaktır. vladimir jankelevitch
şayet a hayatta başarıysa, o zaman: a eşittir x artı y artı z. x iş; y oyun; z de çeneni kapalı tutmak. albert einstein
oyunun sonunda oyundan başka hiçbir şey sona ermez. adam philips
şiddet kılıktan kıla giren bir oyuncudur. byung-chul han
yaşlandığımız için oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığınız için yaşlanıprız. george bernard shaw
insanların tamamen yararsız görünen faaliyetlere harcadığı çaba öngörülemeyecek bir şekilde son derece önemli hâle gelir çoğu zaman. oyun her zaman kültürün ana kaynağı olmuştur. italo calvino
böylece korunur düzen: bazıları başka türlü yaşayamayacakları için oyuna katılmak zorunda kalır, başka türlü yaşayabilecek olanlar da oyuna katılmak istemedikleri için dışarda bırakılır. theodor w. adorno
şiir topluca oynanan bir dil oyunudur. byung-chul han
susanlar şimdilik / oyunun dışına düşenler / yalnız onlar doğrulup kalkacaklar / gün kıyamete erdiğinde gülten akın
oyun insan özgürlüğünün en saf biçimidir: kendinden başka hiçbir şeyi hedeflemeyen bir özgürlüktür. david graeber
hiçbir şeye hazırlıklı değildik / oyunlar oynandı, gökler kapandı yenildik. turgut uyar
oyun ustalığa giden yoldur. sara genn
gerçek olan sadece şimdide mevcuttur, geri kalan her şey düşünce oyunundan ibarettir. arthur schopenhauer
oyunu anlamak için ona katılmak gerekir, çünkü anlamak “deneyimde” yatar. herbert marcuse
bir erkek olarak yaşanılan en büyük kız tacizi
-
yanıma genç bir kız geldi. yanağım'dan makas aldı ve beni öptü. ben şok oldum daha 3 yaşındaydım. zor günlerdi.
sevgilinin söylediği unutulmayan sözler
-
"bir gün kendini sevmekten vageçersen bana haber ver, yeniden sevdirecek yüzlerce an anlatabilirim sana"
baba kız diyalogları
-
televizyonda evlilik programı var. ben de babama takılıyorum:
+ babaa varya sen gitsen şu programa bi sürü talibin gelir.
babam da gaza geliyor:
- 47 yaşındayım, emekliyim. evine ailesine bağlı bir insanım. kumral, yeşil gözlüyüm...
annem diğer odadan "noluyor orada" diye bağırmaya başlayınca babamın taliplerine seslenme şekli biraz daha değiştiriyor:
- evliyim, dünyalar güzeli bir eşim var. taliplerimi bekleyemiyorum :(
adamın yüzü bildiğin üzgün smiley oldu. yirim.
iş görüşmesi diyalogları
-
yaşanmıştır!!!
işveren: sinirli misindir?
mösyö: hayır efendim, kolay kolay sinirlenmem.
işveren: şimdi ben sen çalışırken arkadan yaklaşıp ensene bi tokat atsam sinirlenmez misin?
mösyö: (aha yine bulduk bi deli) yok efendim niye sinirleneyim!
işveren: sen calisirken arkandan sessizce yaklaşıp parmakla durtsem rahatsız olmaz misin, tikin falan var mi?
mösyö: yoktur efendim...
işveren: parmak arası var mı sende?
mösyö: efendim, anlayamadım?
işveren: emzik diyom emzik, sigara içer misin?
mösyö: yok efendim içmem.
işveren: içki var mı? viski, rakı?
mösyö: yok efendim, ağır içkilerden hoşlanmam. arada sırada bira içeriz o kadar.
işveren: sap mısın?
mösyö: yalnızım efendim.
işveren: sapsın yani. tamam o zaman, şu kağıda imzanı at bakalım.
mösyö: içki içmediğime dair mi efendim?
işveren: yok yok sadece kağıdın en altına imzanı at.
mösyö: nası yani, boş kağıda imzamı mı atayım?
işveren: evet, n'oldu bize güvenmiyor musun yoksa?
mösyö: yok efendim ondan diil ama boş kağıda imza atamam.
bu sırada işveren dolabında saklamakta olduğu bursa işi ekmek bıçağını çıkartır ve üstüme yürür!
işveren: oğlum baksana, imzalamazsan bıçağı atacam kafana!!!
mösyö: (tamamen dumur olmuş bi şekilde) yok atamam efendim!!
işveren: (bu sırada bıçağı atar gibi yapmaktadır)lan at yoksa atacam haa!!
mösyö: atamam efendim, boş kağıda imza atılmayacağını herkes bilir, hem zaten o bıçağı bana atamazsınız!!!
işveren: ee o zaman ben niye bu bıçağı burda tutuyom zannediyorsun?
mösyö: (işverenin bıçağı çıkardığı dolapta bira kutuları olduğunu görerek) akşamları iş bitimi biranın yanında karpuz kesiyo olabilirsiniz!!
işveren: tamam o zaman, gel sana fabrikayı dolaştıralım!!!
mösyö: (allaaım niye hep deliler beni buluyor???)
savaş filmleri
-
meraklısı için fransız sinemasından iki arthouse: (bkz: le silence de la mer) (bkz: le train)
2. dünya savaşı yıllarında geçen bu filmler savaş ortamında insan psikolojisini anlamaya çalışan oldukça iyi örnekler.
edit: imla