hesabın var mı? giriş yap

  • elbette yayaya çarpmak.. ki seneler önce yaşadım.. sanırım sene 1997 idi. kör bir virajı döndüm, hızım 60-65 km/s falandı. 70 yaşlarında bir teyze yola yeni adım atmıştı. beni görünce duracağına koşmaya başladı,fren mren derken muhtemelen 20 km/s civarı bir hızla kadıncağıza çarptım. önce kaputun üstüne sonra yere düştü.. hemen indim,yanımdaki kız arkadaşıma ambulans çağırmasını söyledim. etraftan koşan esnaf kadını çekiştirmeye çalıştı, oynatmayın vs dedim. neyse,kadın hastaneye ben karakola.. sadece bacağında bir morluk oluştu ama gel de bana sor.. vicdan azabı vs eşi emekli bir diş hekimiymiş ve olayı balkondan görmüş. polise "çocuğun suçu yok, bizim hanım resmen koşup arabaya çarptı" demiş ve şikayetçi olmamışlar. ertesi gün çiçek vs yaptırıp utana sıkıla evlerine ziyarete gitmiştim.. o zamandan beri yayaya çarparım diye altıma sıçıyorum..

  • acı bir toplum gerçeği. bende silinmez izler bırkamış bu okul müdürü türü, pazartesi ve cuma günü yaptığı konuşmalarda düzeni sağlamak ve kendini dinletmek için ısrarla iklim koşullarına vurgu yapar. kış mı?

    - arkadaşım bak sıraya girin, düzgün durun artık!!!! kımıl kımıl kımıldanma be!!! (işte tam burada müdür böyle sanki bizi kıskandırır gibi konuşacak) ben dururum burada. benim yerim iyi... siz de soğukta öyle dikelirsiniz. benim yerim güzel, siz de soğukta bekleyin... benim için proplem (okul müdürlerinin "eğemenlik" sözcüğüyle birlikte yanlış söylemeye meyilli olduğu bir sözcük) yok. beklerim ben. siz de soğukta dikelin...

    ya da çok mu sıcak?

    - susun artık evladım be! susun! hizana bak! bak hizana! hizana bak! (başlıyoruz) bu sıcakta bekletirim sizi. gidemezseniz evinize. benim yerim güzel, rahatım ben. bana gölge... olan size olur. pişerseniz bu sıcakta. oğlum hizana gir artık be saygısız adam!

    bir gün x-men'e türk bir karakter dahil olursa bu olsun istiyorum. "magneto bak o sıcakta öyle kalırsın... ben iyiyim serin yerdeyim magneto. senin için kötü olur... öyle dikelirsin orda". bence bu müdür türünün asıl gücü soğuğa ya da sıcağa vurgu yaptığında o iklim koşulunu ekstradan hissetmeniz. "donduk lan yeter" söylentileri bu noktada zirveye çıkar zaten. rahatsız edici bir başka mesele de şu: müdürün kendi yeri de o kadar rahat değildir aslında. o da nihayetinde yüksekçe bir yerden, okulun girişlerinden birinin tepesinden hitap ediyor bize. sanki tahtta oturuyor. "benim yerim güzel, bana göre hava hoş". e sen de ayaktasın, sana da 38 derece. ne bu tavırlar müdür?

  • bilinen en eski yöntemlerden biri olarak eski mısırlılar ve asurlular söğüt özünü ağrı kesici olarak kullanmışlardır.
    18. yüzyılda ise (aslında tam yılı 1763 ama 18. yy deyince kulağa daha güzel geliyor) ingiltere'de edward stone isimli din adamı tanrı'nın bir hastalığın devasını, o hastalığın yaygın görüldüğü yerde bir bitkiye saklandığını düşünerek sıtmanın tedavisini söğüt ağacında aramıştır. stone söğüt ağacının (bkz: salix alba) kabuğunu ezip suya karıştırır ve hastalara içirir. böylece salisilat* tedavisinin temeli atılır. hastalığın hafiflemesiyle ağaç kabuğundan ilaç yapımı yaygınlaşır. bu durumu ticari bir fırsat olarak gören bazı kimyagerler salisilatları doğrudan sentezlemeye başlar.
    ---
    *salisilat kelimesi söğüt familyasının adı olan salicacae'den gelmiştir.
    ---
    19. yüzyılın sonuna doğru (bunun gerçekten yılını bilmiyorum) malburg üniversitesi profesörlerinden herman kolbe salisilik asit sentezini ağaç kabuğunun onda biri fiyatına satmaya başlar. fakat kolbe'in asiti uzun süreli kullanımda sindirim sorunlarına neden olur.
    bu sorunlardan biri de friedrich bayer & company adlı alman boya şirketinde kimyager olan herr hoffman'ın midesinde baş gösterir. baba oğul hoffman'lar asetilsalisilik asiti sentezleyerek günümüzdeki aspirin formunu oluştururlar. henüz ilaç üreticisi olmasa da bayer şirketi asetil'in a'sı ile salisilik asitin kaynağı spirea ulmaria (keçi sakalı) bitkisinin ilk dört harfi birleştirilerek türetilen aspirin ticari adıyla 1 şubat 1899'da tescil ettirmiştir.

    ve bonus;
    migren için aspirin; migren ağrısı kafa bölgesindeki damarların büzülmesi ve genişlemesine bağlı olduğu için vasküler ağrı olarak da bilinir. aspirinin ağrı kesici özelliğinin yanında pıhtılaşma önleyici (antikoagülan) özelliği de kan dolaşımını kolaylaştırarak bu ağrının giderilmesine yardımcı olur. aynı şekilde kahve de antikoagülan özellikte olduğu için bazı kişilerde migren ağrısına iyi gelmektedir. migren çok konu dışı oldu (bkz: entrynin ucunu kaçırmak) neyse aspirin diyordum bebe aspirini var ya sırf tadı güzel diye içtim bir dönem itiraf ediyorum. eğer büyük gri ve kırış kırış olsaydı fil olurdu iyi ki aspirinken içmişim (bkz: filler küçük ve beyaz olsalardı aspirin olurlardı)

    tanım: 1904 yılında tablet olarak piyasaya çıkmış ve günümüzde dahi hâlâ en çok tüketilen ilaçlardan biridir.
    nsaid olarak aspirin; prostaglandin e adlı temel yangı sitokininlerinden birinin sentezlenmesini önleyerek ağrı, kızarıklık ve şişliğin kontrol altına alınmasına yardımcı olur.

    not: bayer sirketinin binlerce doktora aspirin hakkında bilgiler yollamasıyla ilaçta kitlesel pazarlama çağı başlamıştır. hatta bugün ilaç mümessilleri varsa onların yüzünden/sayesinde denilebilir.

    edit: imlâ (aslında yıl, hesaplama)

  • böyle saçma bir açıklama olabilir mi? açıklamaya bakın:

    ''bu sene 10 filmde sadece 3 filmde kadın izleyebildik. bu özellikle jürinin yarıdan fazlası kadın olan bir ekip için üzüntü verici oldu. umarım seneye 10 da 7 kadın filmi olur demek istiyorum.'' link

    bu kadar çelişkili ve mantıksız bir açıklama görmedim. eşitlikten dem vurup kadın jürinin kadınlara kayırma yapmasını bekleyip ve eşitlikten bahsedip seneye 5-5 e değil de 10 ödülün 7'si kadına gider demenin neresinde cinsiyet eşitliği var? artık usandık şu saçma sapan gereksiz cinsiyet duyarlarından oldu cinsiyet eşitliği olsun diye biz erkekler ezilelim altınız da ne kaldı eşitlikten yana o halde? resmen orada ödül alan 7 erkek oyuncunun emeklerini yok saymış. onlar kayrılarak bu ödülü aldı haketmedi demeye getiriyor. ne söylediğinin farkında değil artık bazı kadınlar. çok boktan bir popülizm var bu kadın konusunda amaç kadın erkek eşitliği değil amaç bu konudan ekmek çıkarmak. çoğu kimse kendisinin de ne dediğinin farkında değil.

  • benim lan bu. evet ezikliğini hissediyorum.

    lisenin son senesindeyken babam iflasın eşiğine gelmişti. bırak beni bir üniversitede okutmayı, ki özel üniversiteden falan bahsetmiyorum bildiğin devlet üniversitesi, içine düştüğü borç batağından kurtulmak için ek gelire ihtiyaç duyuyordu. ben de bu durumda çalışmak zorunda olduğum için gidemedim üniversiteye. çalışırken açıköğretime kaydoldum. bu süreçte babam iflas etti ve ailenin bütün maddi yükü benim üstüme kaldı. yaklaşık iki sene sonra annem hastalandı. hayatımda bir kez bile hasta yattığını görmediğim annem yataklara düştü, akciğer kanseri dediler.

    işten arda kalan zamanlarda hastanelerde koşuşturdum. bir yandan tedavi masrafları, bir yandan evin masrafları derken fazla geldi, yetemedim. ilk kredimi çektim. malesef çok dayanamadı annem, 9 ay yaşatabildik. annem üniversite mezunu olduğumu görmeyi çok isterdi, göremedi.

    bitirdim açıköğretimi. diplomasını alınca mezarlığa koştum anneme gösterdim. o bilmez açıköğretim falan, diploma işte, üniversite diploması. sevinmiştir.

    kampüs havası solumadım, yurtta öğrenci evinde falan kalmadım, kettle'da makarna yapmadım amk. sizin kadar eğitim almadım ama açıköğretimde okurken çok şey öğrendim.

    mutlu musunuz lan şimdi?

  • bekar birine "sen daha evlenmedin mi?" diye sormak.

    iş bulamayan birine "ne yaptın hala iş bulamadın mı?" diye sormak.

    kilo alan birine "aa sen epey kilo almışsın" demek.

    saçları dökülmüş birine "senin de saçların epey dökülmüş. stresten hep bunlar" demek.

    örnekler çoğaltılabilir. cevabını bildiğiniz sorular sormak veya karşı tarafın da zaten bildiği bir sıkıntısını yüzüne vurmak insanı cidden çok kötü etkiliyor. yapmayın etmeyin.