• nikolay gavriloviç çernişevski isimli rahatsız şahsiyetin yazmış olduğu ilginç kitap...aslen "ne yapmalı"dır ismi ama lenin amcaya ayıp olmasın, genç dimağlar karıştırmasın diye "nasıl yapmalı" ismi ile karşımıza çıkmıştır...iki ciltten oluşur kendileri ve oda yayınları, öteki yayınları, kuzey yayınları gibi bir kaç yayınevi ayrı ayrı basmıştır bu kitabı...

    neyse efendim, bir dönem pek bir tutulmuştur bu kitap, özellikle sol gençliğimizde...zira çernişevski amca bu kitapta kendi ütopyasını pek bir güzel anlatmıştır...ah bir de "vera" hanım vardır ki kitapta nice gönüller yakmış (kirsanov, lopukhov ve ismi geçmeyen bir sürü yağız rus genci) ancak "sevgi nedir?" sorusuna pek güzel yanıtlar bularak hayatını sevdiceği ve komünü ile mutlu mutlu geçirmiştir...iyi de etmiştir...
  • çernişevski'nin, yazdığı dönemde büyük çoğunluk tarafından algılanmayacağını bile bile (ki kendisi kitabın başında sohbet adı altında okura açık açık giydirir ve dönemin kadın okuyucularını açıkça yerer) birazcık da fütürist bir yaklaşımla sonraki dönemlere adadığı romanı. rusya'nın en berbat dönemlerinin toplumsal sorunlarını yansıtan, genç kızların sermaye olarak görüldüğü, pezevenkliğin de saygınlıkla eşdeğer tutulduğu bir dönemde aşk hikayesi temelinde sosyalizmi anlatmaya çalıştığı güzide eseridir. artık kadın okuyucular da kitabın sadece aşk romanı olmadığını algılayabiliyor!ruhu şad olsun
    mariya alekseyevna-sabayat benzerliği için;
    (bkz: gırgıriye)
  • "insana özel bir iş gerek, tüm yaşamını bağlayacağı, zorunlu, vazgeçilmez bir iş; öyle bir iş ki, özel olarak benim için, benim yaşam biçimim için, yaşamamı sağlayan her şey için, yaşamda yer alışım, alınyazım için benim bütün gönül akışlarımdan, heveslerimden çok daha önemli olsun; yalnız böyle bir iş insanın tutkularına yenilmez, tam tersine onları boğar; yalnızca böyle bir iş insana güç verir, insanı dinlendirir. ben işte böyle bir iş istiyorum kendime." vera pavlovna
  • türkçesi "şto delat" diye okunur.
  • "bana hayalperest diyorsunuz, hayattan ne beklediği mi soruyorsunuz? ben ne bir insana hükmetmek, ne de ona kul köle olmak isterim. ne aldatmak, ne oyalamak, ne de olduğumdan başka türlü görünmek isterim. eğer benim için yeterli olmuyorsa kimsenin görüşüne aldırmam, ille de başkalarının önerdiği şeyleri yapmak istemem. ben varlığa alışık değilim. bana zenginlik de gerekmez. ne diye zengin olmaya çalışayım? başkaları, zengin olmanın iyi bir şey olduğunu düşündükleri için, ne diye ben de öyle düşüneyim? ben sosyeteye girmiş değilim, sosyetede parlamak nedir, bilmem bile, bilmek de istemem. o halde yalnız başkaları buna sevinsin diye, o parlak mevkie ulaşmak için ne diye fedakarlıklarda bulunayım? iyi yaşamak adına, gerekmeyen hiçbir fedakârlıkta bulunmam; ne kendimi feda ederim, ne de en ufacık idealimi. bana gerekli olan şeyleri yapmaya hazırım. gerekmeyeni, istemediğimi yapamam. kesinlikle istemem hoşlanmadığım şeyleri. ilerde bana neler gerekir, bilemem. gençsin, tecrübesizsin, zamanla değişirsin diyorsunuz. eh, ne yapalım, değişeceksem o zaman değişirim. ama şimdi, istemediğim şeyleri zorla kabul etmek istemem, kesinlikle istemem! şimdi ne mi istiyorum. bilmiyorum daha. bir erkeği sevmek mi? bunu nasıl bileyim? bakın, dün sabah yatağımdan kalkarken size rastlayacağımı, sizi seveceğimi nereden bilecektim? hatta sizinle tanışmadan bir iki saat önce de sizi çok seveceğimi bilemezdim. bilmiyordum da. şimdi de öyle. bir erkeğe rastlasam neler duyacağım peşin peşin nasıl bileyim? bildiğim tek şey, özgür olmak! kimsenin emrinde yaşamak, kimseye çok şey borçlu olmak istemem...ben yalnız istediğim şeyleri yapayım. herkes de böyle hareket etsin. kimseden bir şey istemem, kimsenin özgürlüğüne karışmak istemem ve kendim de bağımsız olmak isterim."
  • önsözünde şöyle bir bölüm geçer:

    “iyi yürekli ve güçlü, dürüst ve herşeye elleri yatkın, herşeyi yapabilen insanlar! yeni insanlar! siz bir zamandan beri aramızda yetişmeye başladınız, artık sayıca az değilsiniz, gitgide çoğalıyorsunuz. okurlarım olsaydınız, bütün bunların yazılmasına gerek kalmazdı. hiç olmasaydınız, o zaman henüz yazdıklarımı yazamazdım, ama, çok değilsiniz, ancak okurlar arasında varsınız; bunun için hala yazmak zorundayım ve
    artık yazabiliyorum da.”

    (bkz: nasıl yapmalı)
  • vera pavlovna karakteri ile rus toplumunda kadının durduğu yeri ve durması gereken yeri mükemmel bir biçimde açıklayan, eleştirel bir chernishevsky eseri.
  • --- spoiler ---

    hayatı gerektiği gibi yaşayan insan için zaman üçe bölünüyor; çalışma, zevk alma, dinlenme. zevk alma da tıpkı çalışma gibi dinlenmeyi gerektirir. çalışma ve zevk almada tüm insanlar için ortak olan bir öge, bireysel özelliklere baskın çıkıyor, çalışırken dış rasyonel gereksinmelerimizin belirleyiciliğinin etkisi altında oluyoruz; zevk almada, öteki gereksinmelerimizin ve tüm insanlar için ortak olan doğal gereksinmelerimizin etkisi altında oluyoruz. dinlenme ise, insanın tükenen yaşam malzemelerinin yerine yenilerini koyabilmek, yani gücünü yenilemek için gereksindiği bir öge oluyor ve hayata doğrudan doğruya kişinin kendisi tarafından katılıyor. insan dinlenmede kendini kişisel özelliklerin, bireysel konforunun belirleyiciliğine bırakmak ister. çalışma ve zevk almada insanlar herkes için söz konusu olan ortak bir büyük gücün etkisiyle öteki insanlara doğru akar, bu güç onların kişisel özelliklerinden –ki bu kişisel özellikler çalışmada kişisel çıkar, zevk almada ise bedenin gereksinmeleridir– çok daha büyük bir güçtür. dinlenmede ise, durum farklıdır. burada artık kişisel özelliklere baskın çıkan genel bir güç söz konusu değildir; dinlenme dünyada kişiselliğin en ağır bastığı şeydir, burada insan mümkün olan en geniş özgürlüğü ister, burada insan mümkün olabildiği kadar bireyselleşir ve dinlenme insanların kişilikleri konusunda bize en fazla ipucu veren şeydir, bunun için onların hangi dinlenme biçimini yeğlediklerine bakmamız yeter.

    bu konuda insanlar iki büyük gruba ayrılıyorlar: birinci gruptaki insanlar için dinlenme ya da eğlence başkalarıyla birlikteyken daha güzeldir. hiç kuşkusuz herkes yalnız kalmak ister. ama bu gruptaki insanlar için yalnızlık kırk yılda bir düşünülecek bir şeydir; ana kural, başkalarıyla birlikte olmaktır. insanların çoğunluğu bu gruba girer. öbür grup içinse durum tam tersinedir: bunlar için dinlenmek, özgür olmak, ancak yalnızken mümkündür. halk da bu farkın ayrımına varmış ve söz konusu iki grup insanı ‘girişken’ ve ‘içine kapanık’ deyimleriyle belirlemiştir. ben ikinci gruptan, yani içine kapanıklardanım. o ise birinci gruptan, yani topluluklardan, başkalarıyla birlikte olmaktan hoşlanan girişkenler grubundan. bizim olayımızın bütün gizi işte burada. bu durumdan dolayı ne onun, ne de benim suçlanamayacağımız açık. yine, bunu önlemeye gücümüz yetmediği için de suçlanabileceğimizi sanmıyorum: insanoğlu kendi doğası karşısında her zaman güçsüzdür.

    bir başkasının doğasını anlamak oldukça zor iş; çünkü insan başkalarını hemen hep kendi doğa özelliklerine vurarak değerlendiriyor. bir şey bana gerekli değilse, başkalarına da gerekli değildir, diye düşünüyoruz; kişiliğimizin bizi sürükleyip götürdüğü bir düşünce bu. bunun tersini düşünebilmemiz için ortada göz kamaştırıcı birtakım belirtilerin bulunması gerekiyor. ya da tersine: benim için rahatlamak ve dinginlik ne ise, başkaları için de odur.

    --- spoiler ---
  • depresyon ve okb ataklarında insana çok,
    çok iyi gelen kitap...

    bir çernişevskiy romanı.

    kitap lenin 'in değildir ancak lenin, bu kitabı çok sever ve defalarca da okur.
    kitapta pek çok paragrafın altını çizer, her birinde "kendince" derin anlamlar bulur. bu durumu da "nasıl yapmalı?"nın ilk cildinin önsözünde anlatır.

    okuyun. okutun.
  • taşınmak, iki kısımdan oluşur.

    ilk evre, eşyaların toplanmasıdır. geçmişin anılarıyla yüzleşmek anlamına gelir. atılacak, verilecek giysiler, eşyalar, yıllardır birikmiş minik minik şeylerle bu evrede tanışılır ve vedalaşılır. kitap, kağıt vs buna dahil değildir. çünkü değerlidir. yanlışlıkla önemli bir şeyi atarım korkusuyla hepsi birden toplanıp kutulara konulur.

    ikinci evre ise, yeni hayatımın ilk günü, heyecanıyla eşyaların, giysilerin, tasın, tarağın yerleştirilmesidir.

    bu evrenin en güzel kısmı benim için kitapların ayırılıp düzenlenmesi ve raflarına elcağızımla, tek tek, özenle sıralanmasıdır.

    bu girizgahtan sonra esas meseleye giriyorum.

    çok üzgünüm dostlar. uzatmalı sevgilimden, annemden, uzun bir tatilin bitiminde denizden ayrılmış gibi üzgünüm.

    çünkü, nasıl yapmalı'mın ilk cildi kayıp!

    1994 yılının sonbaharında, ankara sokaklarında aylak aylak gezerken girdiğim bir kitapçıdan almıştım. iki cilt, yar yayınları'ndan o sene çıkmış, kırmızı kapaklı. insanların önyargılı eleştirilerinin aksine, kadına ve kadının sosyal rollerine dair yepyeni bir paradigma sunan muhteşem bir içerik.

    defalarca okudum. gözümden esirgedim, 24 yıl sakladım.

    dün, kitaplarımı yerleştirirken ilk cildinin kayıp olduğunu fark ettim. nasıl oldu, kim aldı, nereye gitti, bilmiyorum.

    ama çok üzgünüm. elimde kalan ikinci cilde baktıkça kendime kızıyorum ve gözlerim doluyor.
hesabın var mı? giriş yap