• simdi ingilizcesi act of god dir, bu dallama fransizlar cok sekulerdir ondan hukuki teriminde tanri adi gecmez gibi yanilgiya dusulmemesi gereken terim. act of god la olan farki suc, grev, savas gibi insani kokenli durumlari icermesidir. kontrata act of god dersen yirtamayabilirsin ama force majeure iceriklerini eklersen sirtin yere gelmez.
  • --- spoiler ---

    hiç değilinilmemiş olmasına şaşırdım. kabataş saldırganları da filmde rol almışlardır.

    (bkz: üstleri çıplak deri eldivenli 80-100 kişi)

    --- spoiler ---
  • çok enteresan bir bilgi;

    filmin son sahnesinde yönetmen gerçek bir youtube videosundan etkilenmiş ve neredeyse birebir aynısını çekmiş.

    --- spoiler ---

    o video

    --- spoiler ---
  • "rüyaların yorumu" içerisindeki bir düş anlatısında ölmüş olan çocuk babasının bilinçdışına sesleniyordu; "baba, görmüyor musun? yanıyorum!"

    force majeure'ün başlangıcında harry'nin "pappa! pappa!" çığlıklarından hareketle o alternatif cümleyi düşündüm;

    (bkz: spoiler)
    "baba görmüyor musun? çığ altında kalmışsın!"/ baba, görmüyor musun? çığ altında kalıyorum/kalacağız!"
    çığ düşmedi, bir rüya sahnesi gibi yaşandı. düşseydi de çocuğu öldürseydi eğer, filmde izlediğimizden daha az olurdu geri kalanlar üzerindeki etkisi.

    filmin başlangıcındaki fotograf pozlarından aynı yatakta dört kişi birlikte uyumaya varana kadar tam bir çekirdek aile mutluluğu görüntüsü. karı-koca, kız ve erkek kardeş; mükemmel simetri. sadece başlangıçta ve görünüşte.

    herşeyin kontrol altında olduğunu söyleyerek video çeken, cep telefonu ve kayak takımıyla ailesinden daha fazla ilgilenen thomas, işler kontrolden çıktığında ailesini ilk terkeden oldu. babalık sınandı ve thomas babalıktan düştü. yatakta bile ayrılmayan, mutlu pozlar vermeye çalışan dört kişilik aile hayali çığın gerçek etkisinin altında kaldı. kafeden eve döndüklerinde çocukların ikisi de annelerinin yanında; thomas'nın babalığı askıya alınmış durumda.

    çığ yaklaşırken "pappa!" diye çığlık atan harry, odanın içinde kat görevlisini gördüğünde "mamma!" diye bağırıyor yardım istemek için. babalık da çığın altında kaldı.

    filmin sonundaki bir ana kadar (sonunda yazacağım bunu) kontrol kelimesi thomas'nın canlılıkla kullanabildiği yegane kelime oluyor. her şey kontrol altında tutuluyor ona göre ama aynı zamanda;

    kontrol altındaki çığ düşüyor,
    kontrollü drone çakılıyor,

    thomas masaya gelen şarabı önce koklayarak ve sonra da tadına bakarak yakınlık içinde kontrol ediyor. aynı thomas oğluna karşı elleri cebinde ve ilgisizce konuşup ona dokunmaktan imtina ediyor. ölümcül bir olay karşısında ise onu güvenliksiz ortamda bırakıp kaçıyor.

    masada oturdukları sırada thomas'nın umursamadığı birşeyi soruyor adam; kazadan sonra çocukların nasıl hissettiğini. thomas ise karısının korktuğuından bahsederek bir kez daha kör kalıyor çocuklara karşı. kontrol delisi bu adam çocuklarının kontrolünü eline alabilmekten, yani baba olabilmekten hayli uzak. ebbba, thomas'nın umursamazlığının kendinde yarattığı dayanılmaz hissi uzaklaştırmak için kırmızı şaraba sığınıyor, istemsizce kahkahalar atıyor..thomas'nın tepkisi ise kadının fazla içmiş olabileceğinden daha öteye gitmiyor.

    görüntüde mutlu bu aile ilk kez beş günlüğüne yalnız kaldı ve tatilin ikinci gününde görünürdeki yakınlık çatlamaya başladı. ikisi de birbirine "seni tanıyamıyorum" diyor. thomas'nın işi karı-koca arasındaki yabancılığı halının altına itmeyi sağlıyordu ve ilk tatilde pislikler geri döndü. fotograftaki poza geri dönme çabaları, aynı açıya yeniden kavuşma hayalleri, sarılışlar ve yalandan konuşmalar..tümü sonuçsuz. çığ düştü ve büyümeye devam ediyor.

    dört kişi banyoda diş fırçalarken biraraya geldiklerinde otomatik diş fırçasından çıkan sesler elektrikli testereyi andırdı bana. ve arkada vivaldi'nin kesik kesik çalan kasırga müziği.

    tatilin başlangıcında tanıştığı kadınla ilişkiler hakkında konuşurken ebba, kadının arkasındaki fonda pastel renkler hakim ve ebba'nın ardında ise kırmızılar var. kadının ilişkiler anlamındaki beklentisiz rahatlığına karşın tutkunun kırmızısı.

    sessiz bir çocuk harry. konuştuğu kısa anlarda ise çığlık çığlığa. "pappa!" ve "mamma!"nın ardından gelen "boşanmanızdan korkuyorum" haykırışı.

    bir yemek sahnesi daha. yine şarap var, thomas yine umursamıyor olan biteni ve ebba şarapla sarhoş olup kesik kesik kahkahalarını yineliyor. olayın ebba ve çocuklar için önemini kavrayamadıkça thomas, kadın karşısında bulduğu herkese yineliyor olayın anlatısını.

    "düşman dediğimiz kahramanlarımızın yansımasıdır."
    thomas korkup kaçtı ve ebba'nın gözündeki ailenin kahramanı imajı yıkıldı. sonrasında ise kahraman düşmana dönüştü.

    gerçeğin dokunuşları karşısında yapılan ya da yapılamayan, geç kalan hamleler sürdürdüğümüz yaşamda kırılmalara yol açıyor. force majeure. gerçeğin parmağı değdiğinde öyle ya da böyle bir hamle yapılmalıdır ve buradaki ertelemenin, ötelemenin geri dönüşü çok zordur.

    olay anını misafirlerle birlikte yeniden izliyorlar thomas'nın telefonuna kayıtlı videodan. adam şoka uğruyor ve hafifçe yumruk atıyor thomas'ya, "nasıl kaçarsın!" dercesine ve sonra da o kaçışı anlamlandırabilmek için konuşmaya başlıyor. travma yaratıcı olan çığın düşmesi değil, thomas'nın kaçışı ve sonraki donuk ifadesi (heykel gibi), genel şeyler dışında birşey söyleyemeyişi.

    otel odasındaki yatakta iki çocuk ve anne var. thomas ailenin dışında. hala heykel gibi oturuyor.yalnız başınayken gözyaşları geliyor- çözülmenin ilk izleri. travmaya uğratan thomas'nın kendisi de mağdur birşeylerden.

    olay o denli travmatik ki gelen çifte de yansıyor etkileri. adam için başka nedenlere doğru uzanan dar geçidi açıyor o etkiler ve o rahatsız edici neden aklına düştüğü anda uykusu kaçıyor. varsayımlar üzerine başlayıp, gerçeğe doğru giden kıvrımlı yollar.

    yemek sahnelerinde şarap içip zoraki kahkahalar atan ebba arkadaşıyla konuşurken içinden gelerek gülüyor. kaybolmuşluğu içinde koltuğa gömülü vaziyette oturan thomas telefonla konuşan kadının yanına gidip ona arkadan sarılıyor; anlık mutluluğundan pay almak istercesine/ kadının mutluğuna kendi negatifliğini bulaştırmak istercesine.

    kayak takımı her seferinde yanıbaşında ve kişisel eşyaları en az ruhu kadar dağınık vaziyette. kayak takımı- kayamayan, çakılıp kalmış thomas için fallik eklenti. banyodaki çıplak karısının yüzüne bakamayıp onu ayna vasıtasıyla dikizleyecek kadar büyük fallik sıkıntılarının yansımaları.

    filmin sonuna doğru harry ağlıyor ve yanına kızkardeşi gidiyor onu rahatlatmak için. kapının dışındaki thomas ise ağlarmış gibi yapıyor karısının gözü önünde. kadın uzaklaşıyor ondan. thomas-harry arasındaki ilişkinin iplerinden tutup kayıyorum film boyunca.

    ve sonunda..thomas anlatmaya başlıyor. anlatı gibi değil de, kusulan kısa cümleler olarak çıkıyor ağzından. ağlayışını takip eden hıçırıkları bir çığ gibi büyüyor. thomas ilk kez kontrolü kaybetmiş durumda ve çocuklar bunun nedenini bile sorgulamadan onun önce yanına gidip sonrasında da sarılıyorlar ona.

    çığın kartopuna dönüştüğü o anda thomas'da yeniden baba oluyor. bundan sonrası büyüyen bir kartopu kadar güzel; kontrolü eline alıyor, karısını kollarına alıyor, kayak takımının yerine ayaklarını kullanıyor..fallik eklenti düştüğünde thomas hem koca hem de baba olmuş durumda yeniden. vivaldi son kez çaldığında kısa ve kesik melodinin yerini parçanın tümü alıyor. thomas kendini ve ailesini çığın altından kurtardı.

    (bkz: spoiler)

    oda görevlisinin plana girip çıktığı anları, filmin içindeki mavi ve beyazı, baştaki ve sondaki beyazlıklar arasındaki farkı, kameranın uzak çekimlerini de filmin anlatısına dahil edebilmek mümkün.
  • son derece beğendiğim, içime sinerek olmuş dediğim bir isveç filmi daha. yönetmeni, ruben östlund ...

    --- spoiler ---

    hakikaten sadece babanın hüngür müngür, salya sümük olduğu ağlama sahnesi ve akabinde çocukların baba diye iç geçirip ağlayarak babalarına arkadan sarılmaları, annenin buna eşlik etmemesini kabullenemeyip onu da çağırıp hep beraber sarmaş dolaş oldukları bölüm için dahi defalarca izlenebilir filmdir. (tabii buna aynı yerde sigara içen karşıdaki adamın manidar bakışlarını da katmak mümkün)

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    en azından bu sahne kadar etkilendiğim bir bölüm de sakallı abimize sevgilisinin varsayımsal düzlemde laf sokarak olayı kendi eksenlerinde kurgulama girişime abimizin fazlaca takılıp söylenenleri hazmedeyip, kafaya takarak uyuyamaması... bu örnekleme de insan psikolojisi açısından kusursuz verilmiş.

    --- spoiler ---

    varsayımlar, eleştiriler, huzursuzluk, psikolojik sendromlar falan derken basit bir konudan ne denli güzel bir film yapılabileceğini tekrardan göze sokuyor ' turist '. erkeklere aile içinde şartsız şurtsuz biçilmiş rolü sorgulamamıza neden oluyor. insanları anlık tepkileriyle ne denli yargılayıp yargılamamamız gerektiğini de açımlama fırsatı sunuyor. filmi izlerken iki şey aklıma geldi. biri herkesin bildiği bir atasözü.sinek küçüktür ama mide bulandırır. diğeri, anton pavloviç çehov'un memurun ölümü hikayesi...

    izleyin bu soğuk filmi, pişman olmazsınız.

    edit: ailece yapılan toplu kayak, toplu diş fırçalama, toplu uyku (küçük görünümlü olup büyük bir infial yaratan) toplu yemek, toplu sarılma, kucaklaşma gibi sahneleriyle aklıma kazınan film. unutmam bu sahneleri. ne zaman bireyselleşiliyor, sorunlar ortaya çıkıyor. bir de son bir spoiler:

    --- spoiler ---

    ebba'nın bir hatunla ilişkiler üzerine bir sohbeti vardı filmin temel omurgasından biraz bağımsız. kadın hem evli hem sevgiliye yelken açmış, bunun gayet normal olduğundan falan bahsediyordu. yani az biraz bu bir keyifse ve özgürlükse neden bundan kendimi soyutlayayım diyordu. ebba, buna sert girdi. aralarındaki tartışmadaki ortam bana lukas moodysson filmlerini çağrıştırdı. tillsammans'i izlediğim andaki keyfi ve diyaloglardaki güzelliği anımsadım.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmin başında, eşini ve çocuklarını terk eden ağabeyimizin bu yanlış davranışını, defalarca gözümüze sokarak öfkemizi perçinliyor saygı değer ablamız.

    filmin sonunda, uçuruma yuvarlanmakta olan otobüsten çocuklarını bırakıp kaçan bu sefer ablamız oluyor. ve ağabeyimiz bu durumun farkında olmasına rağmen örtbas ediyor. biz sevgili kör seyirciler de ağabeyimiz konuyu vurgulamadığı için onu hala erdemsiz olarak görüyoruz.

    -sigara mı içiyorsun baba?
    - ya n'olacağıdı ?

    artık yaptığı kötü davranışları da açık gönüllülükle dile getire de biliyor ağabeyimiz.

    --- spoiler ---

    seksist bir toplumun bireyi olarak "derdinizi yesinler!" dediğim. refah ve huzurun olduğu bir toplumda yaşasaydım da "vay! zekice bir kadın taşlaması bu!" diyebileceğim bir film.
  • isveçli yönetmen ruben östlund'un film ekimi'nde gösterilecek olan son filmi. guardian gazetesinde filme ilişkin eleştiriler pozitif.
    http://www.theguardian.com/…14-force-majuere-review
  • erkek ve kadın doğasını çok net bir şekilde ortaya koyan film. erkeklerin içgüdüsel davranışları karşısında kadınların olaylara daha mantıksal ve duygusal yaklaşmasını ustalıkla işlemiştir. erkek doğasını anlayıp hayvanlıklarına göz yummak üzerine bir film de denebilir.
  • buyuk zorunluluk manasina tekabul eden fransizca deyim.
hesabın var mı? giriş yap