• aachen'da bir sünnet düğününde sahneye çıkacaktır. kendisine eşlik etmeleri için ta berlin'den müzisyenler* çağrılır. düğün sahibi müzisyenlerle sadece hakan taşıyan'a çalmaları için anlaşmıştır, ancak müzisyenler aachen'a ulaştıklarında tüm düğünü çalmalarını rica eder.

    düğün bittiğinde ise bırakın tüm düğün ve hakan taşıyan'a çalındığı için anlaşılandan daha çok ödeme yapmayı, sadece hakan taşıyan'a çalınması için anlaşılandan dahi daha az bir ödeme yapmaya kalkar.
    hakan taşıyan'ın da oturduğu masada geçen konuşmada arada bir "değil mi hakan, haksız mıyım?" şeklinde yalakalık girişimlerinde bulunmaktadır.

    hakan taşıyan önündeki viski dolu bardağa* sakince bakar ve "gerekiyorsa benim paramdan kesilsin, ama müzisyenlerin parası tam olarak verilsin" der.
    "eki eki, elbette canım, ama ben diyorum ki..." şeklinde biraz daha geveleyen düğün sahibi, müzisyenlerin paralarını tam olarak öder.

    bunlar olmadan da efendiliği ve sanatındaki ciddiyetle müzisyenlerin sevgisini kazanmış bu kişi, şimdi kalesinde daha da devleşmiştir.

    "doktor", "hazin geliyor" ve "eskici" hoş parçalarındandır.
  • lisedeyken bu adami dinler, $arkilarda anlatilan olaylara ba$imdan gecmedikleri halde uzulurdum.

    $imdilerde ise, adamin anlattigi olaylarin ba$imdan aynen gecmi$ olduguna inanamiyorum.
  • bu adamın uzun seneler önce ali sami yen stadyumunda bir konseri olmu$tu. hayranları, $arkıları dinleyip kendilerinden gecerken '' madem ki tribündeyiz o zaman neden koltuk kırmıyoruz? '' diyerek tribünlerde koltukları kırmaya ba$lamı$, ama atacak rakip arabeskci bulamadıgından koltukları birbirlerine fırlatarak stadyumda yastık sava$ı tadında bir magazine imza atmı$lardı. her zaman söylerim en efendi konser izleyeni michael jackson seyircisidir.
  • "bizim zamanımızda otobüse binerdik. çocuk görünce göz falan kırpardık başını okşardık çocukların. güldürürdük şimdi annesi babası yanlış anlamasın diye kafamızı çeviriyoruz çok şey çaldınız insanlıktan.."

    çerçevelet, as duvara
  • türk müziğinin en underrated adamlarından biridir, sahte değil %100 orijinal bir abidir; abimizdir.
  • hesabım bitmedi ve sensiz iki gün isimli şarkıları ile patladıktan sonra, mekanlara sığmaz oldu ve stadyum konserlerine başladı.

    ilk stadyum konseri ali sami yen stadında yapıldı ve beklenen oldu. daha ilk şarkı bitmeden seyirciler stadı yaktılar, kendilerini kurbanlık dana gibi kestiler, ortalığın anasını siktiler ve konser ilk şarkıda sona erdi.

    bu olanlar 90'larda bir arabesk konseri için gayet olağan bir durumdu. o kadar olağandı ki, hakan taşıyan konser çıkışı kendine has ve 5 kat yavaşlatılmış ses tonuyla "yaw kardeşim ne büyütülüyor. belediye başkanı tayyip bey, gelir yeni koltuk koyar olur biter. adam dertlenmiş jiletle kendini kesmiş. çok mu dert yaw" dedi.

    ilginç olansa, yeni müslüm gürses'in ayak seslerini kıskanan ve jiletçi pastasını paylaşmak istemeyen harbi müslüm gürses'in "bir günlük sanatçı için stad mı yakılır, vücuda jilet mi atılır, ben bu işe yıllarımı verdim, ayıptır yaw" demesiydi.

    sonra türkiye'de gizemli bir şey oldu. kendilerini kurbanlık dana gibi kesen arabeskçiler ve arabesk alt kültürü bir anda yok oldu. doğan slx'ler dünya tersine dönse vazgeçmem yerine, pappi pappi pappi çulo papi papi papi benyami dinlemeye başladılar. hakan taşıyan'ın bahtına da yok olmak düştü.
  • acı hayat dizisinin jeneriğindeki beyaz gülüm şarkısını seslendirmiş sanatçı.

    kendisinin alkol problemi ilk olarak; katıldığı bir düğünde, fena halde alkollüyken, yaş pastayı kağıdıyla beraber yemesiyle ekranlara yansımıştı.

    - aslana çakal rolü yakışmaz.

    akabinde şebnem kısaparmak'ın programındaki hali ekranlara geldi:

    - napıyoruz biz?! napıyoruz ki böyle?!
    ----
    -sevgili gelinim! iki elmanın, iki yarısı. biri fatih, biri sen!

    güzel adamdır hakan taşıyan, kim bilir ne derdi var?!
  • yıllarca kendimi sağlam bi damar dinleyicisi olarak görüp öyle tanıttığım halde, bu adam benim çok açık ve net zaafımdır. ne zaman yakalansam bi parçasına içine çeker çeker ve de vura vura mahveder, dinleyişim esnasında bana eşlik eden rakı bardağına göz yaşlarımı da katarak harmanlar.
    hayatımın belli noktalarında hani denir ya "dokunsalar ağlayacam" anlarında illaki bi hakan taşıyan parçası istemsizce bulunduğum ortama katılır, ve beni kilitler bırakır. öylece ciğerime hançer sokulu kalırım oracıkta. ya bi minibüsün içinde şoför açmıştır, ya kafa dağıtmak için gidilen meyhane açmıştır hakan baba'dan en damara damara işleyen en jiletlik parçalardan birini.

    böyle anlarda göte giren şemsiye açılmaz misali; çalın amına koyim olan olmuş zaten dersin çalın şu an ciğerimiz zaten yanıyo iyice benzin dökün içine hakan babadan yorumlarla dersin, vurur da vurur yüreğinize. işte o anlarda bi daha hakan taşıyan dinlemeye götünüz yiyemez hale geliyosunuz, yamultup bırakıyo çünkü sizi. gene hatırlatacak size o ciğer delen anları bunu biliyosunuz en başta..

    tıpkı ; çok sevdiğiniz ama korktuğunuz biri gibi, her an yanında taşımaya gücünüzün yetmediği ama hep hayranlık duyduğunuz bi dost gibi.. dinlemesi de dinleyicisi olması da dayanıklılık ister. işte böyle bi şeydir hakan taşıyan dinlemek..
  • 2005-2006 yılları.. ankara emek'te küçük bir öğrenci evinde bir homo sapiens kolonisi olarak yaşıyoruz. haddizatında kira veren, sözde ev sahibi olan 3 kişiyiz ama bu azınlık rakamını ancak evin tuvaleti görmüştür. tam da ankara'daki bir öğrenci evinden beklenecek şekilde sürekli bir sirkülasyon, sürekli bir sen kimsin birader? o kimdi lan? salonda biri uyuyor, senin mi kadir? durumu.. bahçe katındaki bu evin komşu kapısına olan mesafesi ise tam olarak 'bir el atımı' şeklinde tarif edilebilir. aynı anda her iki kapıyı da açıp kapayabilir, bir evden diğerine uzun bir adım atmak suretiyle çorabınızı kirletmeden geçebilirdiniz. bahsettiğim komşu evde ise görmüş geçirmiş ve geçimini ankara pavyonlarında çalışarak sağlayan bir ablamız ikamet etmekteydi. gel zaman git zaman kendisiyle muhabbeti ilerletmiş ve iyiden iyiye kanka olmuştuk. pavyonlarda kullandığı isimler şu an zihnimi karıştırıyor tabii ama zannederim gerçek adı fatma idi.
    ne güzel komşumuzdu fatma abla..

    bu arada evde öğrenci olmayan bir ben varım. o dönem ankara'da ulusal yayın yapan bir radyoda gece programı sunuyorum. 90'lardan burak kut'la girip, özgündü, protestti, türküydü derken neşet baba'dan çıkıyorum. arada şiir miir şey ediyoruz falan. tabii bizim elemanlar da evde açıp dinliyorlar. hatunlara şarkı yollayıp aralarını yapmaca vs.. öyle yuvarlanıp gidiyoruz.

    bir gece yine yayından sonra konya yolundan tıngır mıngır salınarak aktım emek'e.. fena yorgunum, inanılmaz açım. tek hayalim; göt kesen ankara soğuğundan bir an evvel sıyrılıp kendimi eve atmak ve buzdolabına benzeyen şeyde kaldıysa bir şeyler atıştırmak...

    o gece bizim elemanlardan hiç ses çıkmadı. ne şarkı istediler ne bi şey.. bunların sınavları falan var herhalde, yazık ders çalışıyorlar zaar diye düşündüm. abi eve vardım, soktum anahtarı, açtım kapıyı, hooop! karşımda hakan taşıyan...

    yani lütfen rica ediyorum o anı bir hayal edebilir misiniz? ankara'da bir öğrenci evinde yaşıyorsunuz.. sabah akşam makarna, gırgır şamata, buram buram fakirlik, makarna, karı kız olayları, futbol muhabbetleri, makarna, sanat ve siyaset tartışmaları, makarna.. ve birdenbire karşında bir hakan taşıyan..??

    kapı eşiğinde öylece donup kaldım. küçücük salonda yine mahşeri bir kalabalık ve tam ortadaki masaya; dışarıdan büyük maddi destekle alındığı belli olan mezelerle kurulmuş, evdeki aç köpeklerin hayal bile edemeyeceği bir çilingir sofrası ve kafasında siyah fötr şapkasıyla, oturduğu halde masadan sonra yukarıya doğru takribi 2 metre kadar daha devam eden bir hakan taşıyan..

    hayatımın şokunu yaşıyordum resmen. sapsarı yüzümle güz gülleri gibiydim adeta, titriyordum. bir anlam arıyor, baktığım tabloda sanatçı ne anlatmak istiyor merak ediyordum...

    zor da olsa bu donukluğu atlattıktan sonra kapıyı örtebildim. daha sakin, daha şuurlu bir bakışla manzarayı tekrar süzdüm. hakan bey, kolunu fatma abla'ya dolamış, kendisine çok benzeyen bir başka beyefendinin doldurduğu rakıyı yudumluyor, kale arkası tribünlerindeyse bizim aç tayfa ellerindeki cumhuriyet sucuklarıyla birbirlerine vuruyor, delikli kars kaşarlarına sarılıp öpüyorlardı.
    bizim elemanların arkadaşlarından biri, ilk kez akdeniz akşamları dışında tıngırdattığı gitarının sınırlarını zorluyor ve ''söylemesinler, duymayım ben kötü haberi, dayanamam'' diyerekten, eğreltilikte çığır açıyordu.

    hayatımın bu en saçma, en absürt anını, bir müddet sanki hiç içinde değilmişim de televizyondan falan seyrediyormuşum gibi seyrettikten sonra, yine nasıl oldu bilmiyorum, aynı tuhaf hızda ve yadsınacak şekilde kabulleniverdim.
    sanki bizim ev her gün böyleymiş gibicesine.. bir gün önce de hakan altun'la beraber telefonun başında çaresiz beklemişizcesine.. ferdi baba'ya ne zamandır gelmediği için kırgınmışızcasına oralı oluvermiştim. saniyeler sonra hakan bey'le o masada cemal safi şiirleri okumaya başlamıştık bile...

    hayatımın halen en travmatik, en ay ben şok olayı budur sanırım. hakan bey ve kardeşi gittikten sonra olayın detaylarını öğrenebildim. kendisi fatma abla'ya pavyonda denk geliyor ve kafaya takıyor. bu sabahı seninle edeceğim kadın! diyor.. araları geçiyorum. fatma abla da -o gün kendi evinde kızı olduğu için- onu bizim eve kadar sürüklüyor. durduk yere bir insanın hayatına hakan taşıyan nasıl girer? sorusunun cevabı da böylelikle verilmiş oluyor..

    her şey bir yana; hakan taşıyan'a o günkü ''ne yiyeceğim lan ben?'' derdinden beni ve aç kabilemi ziyadesiyle kurtardığı için hep müteşekkir olmuşumdur.

    sööööööyyyyyylemesiiiinnnnleeer! duyyymayım ben kötüüü haberiiiiiğğğğ!...
  • ah hakan abim benim, hic kimse adini yuzunu bilmezken ne guzeldi. oldu mu abim alkollu canli yayina ciktin, herkes dalga geciyor be abim. kimbilir ne problemin var, ne derdin var kimse onu merak etmiyor. iste bu koymuyor mu zaten bize be hakan abi? icelim anasini satiyim... serefine hakan abi, yarasin.
hesabın var mı? giriş yap