• rahtsz edici bir dizi. birisine acımış olmaktan utnmak çok ilginç bir dyugu.

    sent from my iphon
  • ilk bölümünü izlediğimde olayın bu kadar ağırlaşacağını hiç düşünmemiştim. kısacası ağır bir dizi, ağır bir dram. dizi de yapay hiçbir şey yok.
    schopenhauer der ki: "doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır, o da mutlu olmak için burada olduğumuzu sanmamızdır." freud der ki: "insan mutlu olmak ister, bu yüzden berbat haldedir." camus der ki: "dünyaya mutlu olmak için geldiğimize asla inanamam."
    diziyi bitirdiğimde bu cümleler yankılandı kafamda. evet hayat, hayal kırıklıklarıyla, acılarla, mutsuzluklarla dolu ama insan da garip bir şekilde bu zehrin peşinden gidiyor. bizi mutsuz edecek insanların peşine düşüyor, hiç sahip olamayacağımız şeylerin eksikliğinden perişan oluyoruz. elimizdekiler asla yetmiyor, sahip olduklarımızın kıymetini kesinlikle bilmiyoruz. resmen insan acının müptelası ve insanın kendine yaptığını başka kimse yapamıyor.
  • izledikten sonra sindirebilmek için biraz zamana ihtiyaç duyduğum seri. yorum yapanların çoğu hatta neredeyse hepsi, böyle yapımların sırf onlara keyif vermesi ve eğlendirmesi gerektiği beklentisi üzerinden yorum yapmış. ama bence, tam da olması gerektiği gibi: bizi rahatsız etmesi, anlamak için düşünmemiz ve ben şimdi ne izledim, bu neydi? diye sorgulamamız gerekiyordu.

    olayın en çarpıcı noktası şurası, gerçek bir hikayeden esinlenilmiş. yani insanlar böyle şeyleri yaşıyorlar. hiç de uzağınızda değiller, belki o insanlardan birini birebir tanıyorsunuz hatta muhtemelen onlardan birisiniz. dünya işte, tam olarak böyle bir yer. holivudun bize yutturmaya çalıştığı peri masalları yerine, hayat tam olarak böyle bir şey. kendi içimizdeki kötülüğe ve yıkım gücüne kör bir şekilde, tüm cevapları dışarıda aradığımız saçma sapan bir yer.

    ---spoiler allah spoiler---

    donny adamımız bizlere; özgüven eksikliğinin, öz saygı eksikliğinin, dışarıdan onay arayışının, utanç duygusunu bastırıp altında kalmanın, öz yıkıma giden davranışların, sevgi ve ilgi ihtiyacının içinde yarattığı devasa boşluğun; insanı ne büyük hatalara sürükleyebileceğini ve başına nasıl çeşit çeşit belalar açabileceğini gösteriyor. sorunlu insanlar, sorunlu insanları çekiyor. martha aslında donny'i seçmedi, martha o gün başka bir bara da gidebilirdi ve ona aynı şekilde davranan başkasında takıntı geliştirmek için bir başka sebep bulabilirdi fakat donny'nin içindeki lüzumsuz empati, merhamet ve acıma duygusu; birine iyi gelerek kendini martha üzerinden tatmin etme çabası büyük bir kabusa kapılarını aralamasına sebep oldu.

    kötü insanlar aslında herkese gidiyorlar, fakat onları hayatımıza alan biziz sözü burada gerçeğe dönüşüyor. donny aslında hayatından ve kendinden o kadar nefret ediyor ve o kadar bezmiş ki, doğru olmadığını ona zarar verdiğini bile bile kendi yıkımına gidiyor. istismarcı insanlar, istismara uğramış insanları tanır, hiç kimsenin göremeyeceği şekillerde onları görebilir. martha için de öyle; kendisi manipülasyon ustası olduğu için, donny'i avucunun içi gibi görebiliyor. ve bundan her türlü faydalanıyor. onun zaaflarını, neye ihtiyaç duyduğunu gördüğü için tam da ihtiyacı olan anda, ihtiyacı olanları ona söyleyerek ve yaparak kendisine bağımlı hale getiriyor.

    donny kendine o kadar yabancı ki, kendini ancak diğer insanların gözünde görebiliyor. martha'yı evine kadar takip etmesinin sebebi de bu oluyor: "bu kadın kim ve bende ne görüyor?" bende ne gördü: ben özel biri miyim, ben aslında o kadar da boktan bir insan değil miyim. ben belki de süper biriyim ve bunu başkalarından duymaya o kadar ihtiyacım var ki bana her türlü pisliği yapmalarına göz yumabilirim.

    tecavüzcü senarist de aynı şekilde, açığı görüyor ve bundan sonuna kadar faydalanıyor. ama teri'nin de dediği gibi, donny'nin bu sapıkça ilişkilerden sağladığı bir fayda var ve bu tamamen onunla alakalı.

    aslında diğer çarpıcı noktası şu, hep kadınların bu tür şeyler yaşadıkları ve erkeklerin; kadınlar kadar önemsemediği veya etkilenmediği şeklindeki toksik ayrımcılığın ne noktalara ulaşabildiğini de görmüş oluyoruz. adam tonla istismara ve tecavüze, psikolojik şiddetin allahına uğramış olmasına rağmen en ufak önemsenmiyor. aynısı bir kadının başına gelse her yeri ayağa kaldıracak insanlar, adamın başına gelince tenezzül bile etmiyorlar. bu adama nasıl koyar tahmin edebiliyorum. zaten kendisi bile başına gelenleri o kadar önemsemiyor ki, aylar sonra şikayet edebiliyor ve ancak sevdiklerinin başına kötü şeyler geldiği zaman onları koruma içgüdüsü ile harekete geçebiliyor. böylesi bir atalet, eli kolu bağlı çaresizlik ve umutsuzluk hali inanılmaz. dizide donny'nin sesi ancak sevdiği kişilere zarar geldiği zaman çıkıyor fark ederseniz. kendisine yapılan her şeyi kabul ediyor. içten içe ona zarar verdiklerini bilmesine rağmen, o sesi bastırmaya çalışıyor.

    bir insan böylesi bir kabusa ne kadar, nereye kadar dayanabilir? en son komedi şovu esnasında artık kırılma noktasına ulaşıyor ve rol yapmayı, başka biriymiş gibi davranmayı bırakıp bir kere olsun kendi olma cesaretini gösteriyor. kaybedecek bir şeyim kalmadı diye düşündü muhtemelen." ya ben bunları içimden atacağım ya da kendimi öldüreceğim, çünkü daha fazla dayanamam." ancak kendi olduğu zaman, o sürekli çırpınıp durduğu üne kavuşması da tam bir ironi. ama o üne kavuştuğu an, bunun ona heyecan vermeyi bırakması da ayrı ironi.

    gerçekten sevdiği ve mutlu olduğu kadın ile mutlu olamaması, ancak hak ettiğimizi düşündüğümüz sevgiyi kabul edebiliyoruz lafını doğruluyor. kendinden o kadar nefret ediyor ki, güçlü ve gerçek bir sevgi bağı kurmak ona korkunç geliyor. sabote etmek için de elinden geleni yapıyor.

    ayrıca ailede tutulan sırların, bir gün mutlaka dönüp dolaşıp çocukları buluyor olması olayı da ayrı ürkütücü. çözülmemiş her travma, bir başka yerde çok daha büyük bir şekilde patlak veriyor. ondan kaçış yok maalesef.

    donny'nin sonradan gidip tecavüzcüsü ile normal sohbet etmesi, ondan hesap sormamış olması: belki kendi içinde onu affederek önüne bakmak, konuyu kapatmak istedi. belki, bu konuda adamın ne düşündüğünü öğrenmeye ihtiyaç duydu, "evet sana zarar verdim, kabul ediyorum ve özür dilerim" demesini bekledi. ya da; ailesi ile geçirdiği o iyileştirici zaman diliminin ardından acaba yine aynı insan mıyım, aynı tuzaklara düşüyor muyum diye kendini test etmek istedi. bilemiyorum. ama yine bir dış onay arayışı söz konusu. benim deli olmadığımı ve bana zarar verdiğini lütfen onayla beklentisi ile, belki de bizi teselli edecekleri umudu ile; yine bize zarar veren insanların kucağında buluyoruz kendimizi.

    sonunda anlıyoruz ki: aslında donny adamımızın derdi kendiyle, bu nedenle kendini görebilmek onun için takıntı haline geliyor. bir anlam bulması gerekiyor çünkü. her şeyden elini ayağını çekip bunu anlamaya yöneliyor. öyle ki, bu gizemin peşinden koşarken hissettiği heyecanı; hayatı boyunca kullandığı hiçbir uyuşturucu veya seks bağımlılığı ona vermemiştir eminim. bazen yaşadığımız acılara ve travmalara karşı bağımlılık geliştiririz farkında olmadan. sürekli onları düşünüp, sürekli onlardan bahsederek kendimize ne kadar kötü bir durumda olduğumuzu hatırlatmaya bağımlı hale geliriz. insan bundan bile beslenen bir canlı. insan, gerçekten *sürprizlerle dolu bir canlı.

    donny, martha için ne anlama geldiğini öğrenmek için takıntılı bir şekilde çabalarken; nihayet bunun sebebini anladığı noktaya ulaşıyor. aslında çok basit ve önemsiz bir detay olduğunu anladığında yüzündeki ifadeden ne kadar şaşırdığını, rahatladığını aynı zamanda dehşete düştüğünü görebiliyoruz. bu kadar önemsiz bir detay neredeyse onun hayatına mal oluyordu. fakat madalyonun iki yüzü vardır, donny; martha'nın onda ne gördüğünü anlayabilmek için o kadar empati yaptı ve martha ile o kadar özdeşleşti, onun zihnine girebilmek için kendini o kadar zorladı ki sonunda martha'ya dönüşmek zorunda kaldı. dizinin başında martha'nın dediği, keşke insanların fermuarı olsa ve içlerine girebilsem lafı gerçek oldu. fakat donny için.

    aynı şekilde, martha da değişime uğradı ve bu onun hata yapıp yakalanmasına sebep oldu. bilmiyorum belki de artık verebileceği yıkımın doruğuna ulaştı, tatmin oldu ve yakalanmak istedi.

    --- spoiler babam spoiler----

    kısacası, uzun zamandır böyle gerçek ve etkileyici bir şey izlememiştim. her ne kadar rahatsız edici olsa da hoşuma gitti. çoğu kişinin kendinden bir şeyler bulduğunu, fakat buldukları şeyin ne olduğuna tam olarak anlam veremediklerini görüyorum. kendi adıma, anlamlandırabildiğim kadarını açıklamaya çalıştım.

    bonus: come wander with me
  • ''41.071 mail, 350 adet sesli mesaj, 744 tweet, 4 farklı sahte hesaptan atılmış 46 facebook mesajı, 106 sayfa mektup''

    richard gadd'in söylediğine göre gerçek martha olan fiona'nın darlama boyutunun bilançosu tam olarak buymuş.

    içinde richard gadd geçen, farklı hesaplarından attığı ilginç tweet'leri: (hatun cidden imlânın dibini dinamitliyor!)

    işte o meşhur tweet: https://twitter.com/…2014/status/514416588645494785

    15 temmuz türkiye tweet'leri(utanmadan bize de laf çakmış ihpon'unu siktiğimin dombilisi!):

    https://twitter.com/…2014/status/754052391629185024

    https://twitter.com/…2014/status/754049585157378049 (iyi film istiyormuş! netflix'te cümle alem seyrediyor şimdi filmi!)

    yazmak isteyen her fırsatta yazıyor *: https://twitter.com/…2014/status/491290665847095296

    https://twitter.com/…0946/status/877975165963055104

    https://twitter.com/…0946/status/877974524301651968

    https://twitter.com/…2014/status/506478497339289600

    https://twitter.com/…2014/status/477069409853640704

    https://twitter.com/…2014/status/465183254480683008

    https://twitter.com/…2014/status/465184071229112321

    https://twitter.com/…2014/status/545642730815508481

    richard'a doğru heceleyemiyorsun (yazamıyorsun) diye fırça atmış bir de üstüne:

    https://twitter.com/…2014/status/628587488928505856 (birisi de ''ipheon'' diye laf sokmuş, ahahahaha!)

    bir türlü ünlü olamamasıyla meşhur recep bülbülses'in ''yeşilçam'da ünlü olma vaadiyle beni düzdüler!'' açıklaması dışında toplumumuzda 4. bölümdeki gibi olaylar, özellikle de erkekler tarafından pek dile getirilmediğinden dolayı konuya biraz yabancı kalıyoruz belki ama ne kadar abartmış olursa olsun gadd'in başından geçenlerle yüzleşip bundan önce tek kişilik bir tiyatro oyunu çıkarması, sonra da bunu geniş kitlelere duyurması dikkat çekici. kariyerine komedyenlikten ziyade iyi bir hikaye anlatıcı olarak devam edebilir kesinlikle. bunun dışında dizinin en önemli falsosu empati yapılacak karakter barındırmaması, hatta karakter gelişimi dahi olmaması. keeley ve annesi hariç hepsi mal gelmiş, mal gidiyor!

    jessica gunning'i de es geçmemek lazım bu arada. ilk olarak what remains adlı mini dizide görmüştüm, yakın zamanda ise bbc'nin outlaws dizisinde kuralcı ama çatlak bir şartlı tahliye memurunu oynuyordu. umarım bu rolle birlikte şansı açılır, zira yetenekli bir oyuncu.

    vakit geçirmek için ilgi çekici ve sıradışı bir dizi arıyorsanız düşünmeden başlayabilirsiniz.

    edit: gerçek martha'dan bahsettik, gerçek darrien da buymuş. dizidekine de benziyor sıfatını siktiğimin sean foley'i

    sky arts'da yayınlanan ve ünlüler hakkındaki şehir efsanelerinin canlandırıldığı urban myths dizisinde ikili beraber çalışmış. herifin bir de brass eye adında bir dizisi var, bizim dizideki sapığın meşhur şovunun adı da cotton mouth'tu.

    bu arada richard gadd, isim de vererek sean foley iddiasını reddetmiş ama elinde kanıt olmadığı için dava edemeyeceğinden, üstüne bir de dava yememek için yapılmış bir hamle bu tabii ki doğal olarak. zaten foley de bu iddiayı dile getiren internet kullanıcıları için yargı yoluna başvuracağını açıklamış. bunu da belirtmeden geçmeyeyim.

    şurada da dizide the heart adıyla geçen donny'nin çalıştığı barın, gerçekte camden'daki hawley arms adlı bar olabileceği hakkında bir haber yapılmış. barın müdavimleri arasında amy winehouse, kate moss, liam gallagher ve vampir suratlı noel fielding de bulunuyormuş. ayrıca hem gadd, hem de gerçek martha olduğu söylenen fiona da camden'da oturuyor o dönem.

    ekleme: bar gerçekten de hawley arms, hatun tweet atmış hawley'e son 3 cumartesidir gelemedim diye: https://twitter.com/…2014/status/477069409853640704

    güncelleme: avedis kulaklıktan uyardı sağolsun; darrien karakteri için mark ravenhill ve gary reich isimleri de ön plana çıkmaya başladı. valla tiplere bakıyorum, hepsi de maşallah tam bu iddialar için biçilmiş kaftan! *

    ayrıca martha karakterinin esin kaynağı fiona'nın röportajıyla ilgili: (bkz: #164341844)
  • kara mizah falan değil, direkt kara bir dizi. inanılmaz rahatsız edici, old boi tarzı bir rahatsız edicilik. you benzeri bir şey değil, sakın buna göre izlemeyin.

    taciz vb travması olan uzak dursun.
  • bir travmalar anlatısı. kişisel tahminimce;

    --- spoiler ---

    martha çocukken tacize uğramış bir kadın. babası tarafından. bunu da kahve içtikleri sahnede kahkahalarının ve sesinin yüksek çıkmasının nedenini merak eden donny'e verdiği cevapla işaret ediyor:

    “-babam bana chuckles buckles(kıkır fıkır) derdi, kocaman elleriyle.”
    “kocaman elleriyle”
    derken göğüslerini öne atarak söyler ve durağanlaşır kahkaha sonrası gülümsemesi silikleşir.

    tacize uğrayan kadınların savunma psikolojisinde ilgi çekmekten uzaklaşmak için kilo almaya eğilim pek çok araştırmada gözlemlenmiştir. bir nevi savunma mekanizması olarak düşünülebilen bir şeymiş bu. e martha da malum.

    ilk cinsel yaklaşımını donny'e elim sende gibi bir çocuk oyunuyla göstermesi ise fazlasıyla patolojik.

    son olarak ceza hukuku, avukatlık mesleğini seçmesi, bunu buzdolabının üzerine magnet ile tutturduğu diplomasına göre dereceyle bitirmesi de motivasyonunun kaynağı ile ilişik ipucu veriyor. kadının google'da aratınca mahkum olduğu ilk ve tek olay da işe bakın ki çocuğuna tacizden suçladığı hukuk firmasından patronunu takip etmek. adam da martha da tedbiren görevlerinden azlediliyor dava dolayısıyla. bir iş toplantısında cinsel saldırı olduğunu da iddia ediyor martha bu adamla. adama medyanın haberleştirmesindeki kollamaya bakılırsa bir şey olacağı yoktu olmamış da, ama kadın dağılmış gitmiş.

    bu ve benzer nedenlerle şıp diye anladı bence donny'in başına gelenleri bizdeki eşekten düşen anlar deyişi gibi. “kim yaraladı seni” diye sıkı sıkı sordu. kendisinden olanı tanıdı. sahnelerde kendince kolladı. özellikle kendisine ya da birine kızdığında çatır çutur vurması ise ailede görüp bildiği tek şeydi. annesi ve babasının tartıştıklarını söyledi ama nedenini hiç anlatmadı. insanların nasıl sevdiğini anlamayı yitirmesine sebep olan neydi hiç anlatmadı. ama donny'nin gözlerindeki büyüme ve yaşarmadan onun anladığını söyleyebiliriz.

    oyuncak ren geyiği, çenesinden göbeğine fermuarından açılabilen bir oyuncaktı ama ufaktı içine girilemiyordu işte, giremedi de başına gelenlerde. sadece sıkıca sarıldı. insanlara girebilseydi de belki onlara yaptıklarını yaptırmazdı. şefkate benzer tek örnekte donny'e sarıldı olabilecek her yönüyle.

    --- spoiler ---
    çekmecesi hep tuşlu telefon doluydu ama izleyiciye iphonundan gönderildi. o imla hatası da klavye azizliği değildi, yardım isteme sinyali idi.
  • 6.bölümün sonu hayatımda izlediğim en güzel katarsis ve kendiyle yüzleşme sahnesiydi.
    sıradan bir stalking, saplantı dizisi diye açtım kendime gelemiyorum şu an. fazlasıyla çarpıcı ve dramatik bir yapımdı.
  • netflixte yayina giren yeni mini dizi.

    +18 olması ilginç ve merak uyandırıcı.

    birine iyilik yapıp hatta acıyıp iyilik yaomak, sonra o kişiden kurtulamamak falan. sıradışı ve ilgi çekici.

    ghosting yapanlara kiziyoruz ama bu diziyi izledikten sonra yatıp kalkıp sessizce kaybolan insanlara minnet bile duymamizi sağlayabilir gibi geliyor. ilgisini istemedigon birinin ilgisiyle boğmaya çalışması kadar ürkütücü bir şey çok azdır diye düşünüyorum.

    bize bunlarla gel netflix.
  • birçok kişinin söylediğinin aksine, beni çok rahatlatan bir dizi olmuştur.

    insan psikolojisi işte bu kadar karışık ve o karışıklığı çözmenin en iyi aracı psikanaliz. muhtemelen yazar da pek çok terapi sürecinden sonra anlatabilecek hale gelmiştir hikayesini.

    bir süre önce yine sözlükte bir video gündem olmuştu. bir anne, daha birkaç aylık olan bebeğine şiddet uyguluyordu. bebek de hem krize girmişcesine ağlıyor hem de annesi kucağına alsın diye kollarını kaldırıyordu. yaşadığımız travmaların etkisi işte bu kadar komplike; ilk düşünülen şey, kurban rolündeki kişinin bu travmayı yaşatan insandan olabildiğince uzaklaşacağıdır. mantıklı olan bu olsa da, “travma sonrası stres bozukluğu” denen uzunca süreç seni mantıklı olanın olabildiğince uzağına savuruyor. evet, savruluyorsun. çünkü hayatında güç ve kontrol kaybı yaşıyorsun. bunları tekrar kazanabilmek için (dizide de bahsi geçen) öz yıkım sürecine giriyorsun. çok yemek, bağımlılıklar geliştirmek, depresyon, kendine zarar verecek her türlü aşırılık ve hatta intihar düşünceleri.

    genelde düşük sınıf yapımlarda bu tarz konular oldukça “cool” anlatılır. mesela depresyona giren insan olsa olsa en fazla insanlardan uzaklaşır, çok güçlüdür, karizmadır falan filan. oysa ki depresyon pis bir şeydir. kişinin benlik saygısı, öz değeri, özgüveni oldukça düşüktür. belki günlerce banyo yapmaz, uyku sorunları yaşar, sağlıklı düşünce mekanizması işlemez, yatağından çıkmak ya da yemek yemek gibi gündelik sorumlulukları yerine getiremez.

    işte dizi bu karanlık tarafları da göstererek, gerçekte neler yaşadığımızdan ve bu yaşanılanların bir taraftan da “insanca” bir yanı olduğundan bahsediyor. yani bir arkadaşına anlatsa çok kolay yargılanacağı, hatta anlattığı kişinin ilişkiyi keseceği türden mantıksızlıklar barındırıyor yaptıkları. ama donny ve martha'yı birbirine çeken de işte tam bu nokta; birbirlerindeki o yarayı görüyorlar. martha sürekli “seni incitmişler” diyor. kendisi de bu travmaya maruz kalmayan kimsenin anlayamayacağı bir şeyi görüyor. donny de martha'yı ilk gördüğünde hissettiği acıma duygusu, kendisine de benzer şeyleri hissettiği için bu kadar baskın hale geliyor.

    bu tarz olaylarda kötü bir döngü oluşuyor. travma yaşayan (belki zaten benlik algısı sorunluyken) daha da özgüvenini yitiriyor, çevresindekileri kendisinden uzaklaştırıyor, mantıksız olduğunun farkında olsa da savruldukça yoğun suçluluk ve anksiyete yaşıyor, yatışabilmesi için sığınabileceği ya da teselli bulabileceği tek insan ise işte o travmayı yaratan kişi oluyor. eğer kişinin maddi durumu çok da iyi değilse, yani aylık kira ödeyebilecek kadar tutan terapi ücretlerini karşılayamayacak durumdaysa kendi karanlığında debelenip duruyor ve yeni, yepyeni travmalar ekleye ekleye hayatını kendi elleriyle yok ediyor.

    hani bir laf vardır; annen sana nasıl davranmışsa, sen de kendine ve dünyaya öyle davranırsın diye. anne (ve sonrasında baba, kardeş, geniş aile) tarafından değer görmemiş, sevilmemiş, onaylanmamış, çocuk bile olsa saygı görmemiş insanlar kendilerini buna inandırırlar. sevilmeye, değer görmeye layık olmadıklarını düşünürler, sadece dışarıdan onay geldiği sürece kendilerini sevilebilecek gibi hissederler. ve bu insanlar doğal olarak travmaya çok açıktırlar; av gibi gezinirler, bir avcı mutlaka onları ilk görüşte tanır.

    son olarak kurban genelde özdeşim kurar. bu özdeşim bazen donny gibi, başkasıyla yoğun empati kurarak kendini gösterir. sokak hayvanlarına yardım etmeye çalışmak örneğin, kendini kurban yerine koymak ve her kurtardığın hayvan için biraz da kendini kurtarabilmektir. bazıları da kurban olmaktan çıkıp kendine bunu yapan kişi gibi zorbaya dönüşür. uzun süre şiddete maruz kalmış birinin başkasına şiddet uygulaması ve bu yönde özdeşim kurması da tipiktir. travma sahibinin kurtarıcı mı yoksa zorba mı olacağı kısmı ise çoğu kitapta irdelenen, iradeye bağlı olduğu için iyi insan ve kötü insan konusunu gündeme getiren noktadır.
  • babasına durumu açıklarken, babası ben katolik kilisesinde yetiştim diyor.
    kısaca, bana da orda tecavüz ettiler diyor.
    aklıma direkt bizim vakıflar, cemaatler, kurslar geldi.
    demek sadece bizim "din şekillendirici ilim irfan yuvalarımızda" olmuyor böyle şeyler !
hesabın var mı? giriş yap