hesabın var mı? giriş yap

  • geçmiyor keke geçmiyor bu süreç.

    okul bitti, staj başladı o da biter. okul staj askerlik bunlar hep biter zaten. bazıları evlenir, bazıları yurtdışına gider. herkes yolunu çizer de sanki o süreci bir sen yaşarsın, ortada kalırsın.

    bu sene bu ülkede tek mezun olan insanın ben olduğuma yemin edebilirim.

    daha fazla yazamayacağım yatağıma çapraz yatıp ağlayacağım.

  • vucudumuzda bulunan toplam bakteri sayisinin milyonda birine tekabul eder.
    bu yuzden pratikte hepimiz bokuz.

  • karbonat ve kabartma tozu arasinda bocalayan cocuktur.

    + oglum bi kabartma tozu al hadi kos.
    - tamam anne. vinnnn..

    yol boyunca:

    - kabartma tozu kabartma tozu..heh he bu sefer karistirmama imkan yok..karbonat ile ne alaka ki.. karbonat mi ? lan yoksa kabartma tozu muydu ? anneme sorsam gudumlu anne terligi gelebilir her an...

    bakkalda:

    - amca bir ekmek bir de karbonat lutfen..

    (bu sahne hic abartilmadan hayatimda 20 kere gerceklesmistir)

  • okudugum kurgu olmayan kitaplar arasinda en sevdigim ikinci kitap. birincisi (bkz: thinking fast and slow)

    jared diamond da ayni daniel kahneman gibi bilimsel calismalarin sonucunu kendi kisisel hayat tecrubelerinden anektodlarla susledigi icin iki kitap da su gibi akiyor.

    su gunlerde sozlukte cok tartisilan bu kitaba kendim anladigim kadariyla asagidaki gibi neseli bir ozet gecmek istedim ki henuz okumayanlarin da az biraz fikri olsun.

    kitabin ana fikri nufus yogunlugunun daha yuksek oldugu bolgelerde gelismislik uc koldan ilerleyerek artar. nufus yogunlugu ise yiyecek uretiminin artmasiyla artar. yiyecek uretiminin artisi kilogram cinsinden degil kalori cinsinden olculur dolayisiyla bir bolgenin verimli olmasi icin o bolgenin kosullarinin bir protein-karbonhidrat ciftinin uretimine elverisli olmasi gerekmektedir tarihsel olarak one gecmek icinse bu gida ciftinin ilgili bolgede vahsi olarak mevcut bulunmasi ve evcillestirme icin gereken sartlari saglamasi gerekir. ortadogu'da mercimek-bugday, uzakdogu'da pirinc-domuz, amerika'da misir-fasulye ciftleri gibi...

    kitaptan direkt alinti yapmak gerekirse "birkaç yüz kişilik bir toplumun
    tam bir yalıtılmışlık içinde sonsuza kadar yaşamasına olanak yoktu. dört bin
    kişilik bir halk 10.000 yıl ayakta kalabilirdi ama önemli kültürel kayıplara uğrar,
    icatlar konusunda hayli başarısız olur, maddi kültürü eşi görülmemiş derecede
    basit kalırdı." yani isolation is not good for me, hem bir toplum kendi icinde ne kadar dipdibeyse hem de diger insan topluluklariyla ne kadar cok gorusuyorsa o kadar gelisiyor.

    peki simdi bir de kitabin ismine ilham olmus gelismenin uc kaynagina deginelim kisaca:

    1) guns; tufek kulaga hos gelen, estetik bir ceviri itiraz edemem kitabin turkce ismine ama silahlar deyince aslinda dipdibe ve kalabalik bir toplumu duzenlemek icin ihtiyac duyulan tehditlerden bahsediyor jared diamond. evet biraz zorlama ama buna yasalar da dahil. kalabalik ve dibdibe bir toplum duzen saglamak icin silah gelistirmek zorunda kalir ve bu silahlari fetih yapmakta ve olasi tehditleri bertaraf etmekte kullanir. boylece daha cok kaynaga ulasip daha uzun sure yasayarak daha gelismis olur.

    yine kitaptan direkt bir alinti yaparak tufege olan ihtiyacin kaynagini anlayalim:

    "akraba olmayan yabancılar arasındaki çatışma sorunudur.

    toplumu oluşturan insanların sayısı arttıkça bu sorun astronomik şekilde büyür.
    yirmi kişilik bir oba içindeki ilişkiler 190 ikili ilişki içerir (20 kişi çarpı 19 bölü
    2) ama 2000 kişilik bir obada bu sayı 1.999.000 e yükselir. her bir ikili kanlı bir
    tartışmada patlamaya hazır saatli bir bomba demektir. oba ve kabile
    toplumlarında her öldürme olayı genellikle bir intikam girişimine yol açar,
    böylece toplumun huzurunu kaçıran sonu gelmez bir cinayet ve karşı cinayet
    döngüsünü başlatır.

    herkesin herkesle akraba olduğu bir oba toplumunda kavga eden her iki
    tarafın akrabaları da aynı anda aracılık etmek için işe karışır. pek çok kişinin
    hâlâ birbiriyle akraba olduğu ve herkesin en azından birbirini adıyla tanıdığı
    kabile toplumlarında ortak akrabalar ve dostlar kavgada arabuluculuk eder. ama
    herkesin herkesi tanımasına olanak veren "birkaç yüz" eşiği bir kez aşıldıktan
    sonra sayısı artan ikililer birbiriyle ilişkisi olmayan yabancılardan oluşur.
    yabancılar kavga ettiği zaman orada bulunan insanlardan pek azı kavgayı
    durdurmakta özel çıkarı olan, her iki tarafın da dostu ya da akrabası olacaktır.
    bunun yerine seyredenlerin çoğu kavga edenlerden birinin dostu ya da akrabası
    olacak, onun tarafını tutacak, iki kişilik bir kavgayı genel bir arbedeye
    dönüştürecektir. bu yüzden de anlaşmazlıkların çözümünü üyelerine bırakan
    büyük hacimli bir toplumun patlayıp havaya uçması kaçınılmazdır. binlerce
    insandan oluşan toplumların, ancak gücü tek elde toplamak ve anlaşmazlıkları
    çözmek için merkezi otorite geliştirirlerse ayakta kalabileceklerini bu olgu bile
    tek başına açıklayabilir.

    2) germs, mikrop. evet mikrop kalabalik tarim toplumlarini hem kirip gecerken hem de geri kalanlari kendine bagisik hale getirir. sizin toplumunuzun bagisik olup yabancilarin bagisik olmadigi ne kadar cok mikrobunuz varsa fethedilemeye karsi o kadar direncli olursunuz ve daha uzun yillar medeniyetinizi surdurursunuz. medeniyetiniz ne kadar uzun surerse gelismisliginiz de o kadar artar. avci-toplayici kucuk toplumlarin karmasik mikroplar uretmesi mumkun degildir cunku az sayida konaktan sonuncusu da oldugunde mikrobun hayatta kalip evrimsel olarak karmasiklasmasi da mumkun olmaz.

    3) steel, celik. gelismis aletleri temsil eden altbaslik. aslinda bu cogumuzun asina oldugu bir altbaslik. tarimsal uretim arttikca toplum icinde herkesin uretime katilmasi gerekmez toplum uretime katilmayan yoneticileri, ruhban sinifini sanatcilari, mucitleri ve bilim adamlarini da besleyebilir. bosa cikanlar da din, yazi, makine ve takvimi hayal edebilecek bos zamana sahip olur ve gelismislik artar.

    iste boyle sevgili sozlukcu, ozet dedin iki saattir okuyoruz diyeceksin ama mevzuyu bundan daha kisa anlatmak da pek mumkun degildi. simdi en azindan konu hakkinda bir fikrin var.

  • hkg gerçek bir devrimcidir. bulunduğu çevreyi anlattıklarından az çok tahmin edebiliyoruz. televizyonsuz, telefonsuz dünyadan kopuk bir yaşam. radyodan kız çocuklarının evlendirilmesiyle ilgili şeyler duyup yaşadıklarının normal olmadığını o zaman anlayacak kadar beyinlerin yıkandığı, küçük yaşlardan itibaren sürekli cezalandırılma, cehennemde yanma baskılarıyla büyüyüp kafasını olduğu yerden kaldıramayan çocuklar. üstüne bu kadar acıyı yaşayan bir insanın sergilediği üstün cesaret karşısında saygıyla eğiliyorum. yaptıklarını yapabilmek, delil toplamak, o savcıya gidip, bu yaşadıklarını anlatabilmek, bunlar çok büyük işler. yaşın tüm yaşadıklarına rağmen hala küçücük sadece 24 yaşındasın şu anda ve cehennemi bu dünyada görmüşsün. umarım bundan sonra huzura kavuşur ve karabasanlarından uzakta mutlu bir hayat yaşarsın.

  • sömestr tatilinden önce kızımın okuluna gittim. öğretmenin de fotokopi işi var, çocuklara dağıtacak. bizim veletleri göndermeye kıyamıyor, kendi uğraşıyor. beni görünce "akck hanım, siz biraz ilgilenin. ben fotokopileri çektirip geliyorum." dedi. "hadi devam edelim okumaya, eren sen başla." dedim. "nereden başlamamı istersin canım?" dedi. ilk darbeyi yedikten sonra ben toparlayana kadar sınıf savaş alanına döndü. arkadaş birine sus dersin, öteki konuşur, biri susar, diğerinin çişi gelir. o minnak çocuklardan çıkan sesin desibeli mevcut modern ölçme cihazları ile ölçülemez bile.
    durum bu iken, bu insanlar sizin evde dizginleyemediğiniz çocuklara günlerini adıyorlar. evet bu onların işi, evet bilerek seçtiler ancak seçerken maaşlarını ve şartlarını da gözettiler. kaldı ki bu devirde ayda 2.500 tl maaş almak komik bir rakam. insan gibi yaşayayım desen yaşamazsın, gidip bir yerde bir yemek yiyeyim, sonra da sinemaya gideriz desen 5 kez düşünürsün. ancak bitmedi öğretmenler ile derdiniz. sizin o (benimki de dahil) iflah olmaz veletlerinize günde 1 saat katlanmam için bana ayda 2.500 tl verseler, 1 ayın sonunda ya akıl hastanesine daimi misafir olurdum ya da arkama bakmadan kaçardım. az insaf, az saygı...

    bildirendirme editi: ayrıca ücretli öğretmenler, çalışma saati başına para aldıkları için; zorunlu ya da resmi tatil olan her gün ve saat maaşlarından kesiliyor. öğretmenleri değil de, devletin emek hırsızlığını sorgulayalım bence. bakarsınız sonra her birimiz emeğinin karşılığını tam almasa bile emeğimize yakın bir para ile insanca yaşayabiliriz.

    teşekkür editi: monami'ye düzeltme için teşekkürler.

  • şu an yaptığı şeyi takdir edelim öncelikle. ama ya kaza anında alkollüyse? şu an gecikmiş olarak bu suçu itiraf etmesi neye yarayacak? alması gereken cezadan daha azıyla geçiştirilecek.

    tekrar söylüyorum, itirafı kesinlikle takdiri hak ediyor ama soru işaretlerini kaldırmaya yetmiyor.

    edit: tek şeytanın avukatlığını yapan ben değilmişim neyseki. herkesin aklına aynı sorular gelmiş.

    edit2: diğer detayları öğrenince ortada takdirlik bir durum da gözükmüyor. cezası neyse çeksin. yazıklar olsun kendisine.