1866 entry daha
  • bir cezaevindeki hücreleri gözlemliyorum bu yazıyı yazarken.

    duvarların hepsi aynı renkte değil. bir hücrenin rengi ise diğer gruplarla tamamen alakasız. sanki gereken renkte boyayacak malzeme kalmamış, onlar da kenarda buldukları alakasız bir renk ile o kalan tek hücreyi boyamışlar gibi görünüyor.

    bahçede tutukluların spor yapabileceği küçük alanlar bulunuyor. henüz bahçede bir tutuklu görmedim. bekçi kuleleri çok sık inşa edilmiş. bir zamanlar buradan kaçabilenler olmuş, ancak bugünlerde bunun eskisi kadar kolay olmadığı aşikâr.

    buradaki duvarlara bakarken; vaktinin çoğu hastanelerde geçmiş biri olarak söyleyebilirim ki, hayattaki en önemli şey özgürlüktür. schopenhauer bir kitabında insan için en mühim şeyin sağlık olduğunu iddia ederdi, lâkin ben hastanede bulunduğum süre içinde burada hissettiklerimi hissetmedim. aslında sağlık bile, insanın özgür olma arzusuna hizmet eder. diğer her şey gibi. insanların arzuladığı, hırs yapıp hayatının merkezine koyduğu sağlık, para, güç gibi ideallerin hepsinin temelinde özgürleşme dürtüsü vardır.

    bu bana biraz hayatın ironisi gibi geliyor, zira özgürlük kavramının kendisinin başlı başına bir illüzyon olduğuna inanan biriyim. (#105036532)

    haliyle; ontolojik olarak varlığını kabul etmediğim özgürlüğün, siyasi ideolojimin de temelini oluşturması da hep çözümlemem gereken bir paradoks olmuştur iç dünyamda.

    spinoza'nın "şayet havaya atılan bir taş düşünebilseydi, kendi isteğiyle yere düştüğünü sanırdı." şeklinde bir aforizması vardır bu konuyla ilgili.

    bu perspektifle benden özgürlüğün tanımını yapmamı isteselerdi, muhtemelen "içinde bulunduğumuz durumun/yerine getirdiğimiz eylemin, iç dünyamızdaki arzularla uyuşması." derdim özgürlük için.

    kısacası gandhi'nin "mutluluk" dediği şeye ben "özgürlük" derdim.
176 entry daha
hesabın var mı? giriş yap