29 entry daha
  • svidrigaylov'un bende derin izler bıraktığı kitap.. okuyuşumdan yıllar yıllar geçmiş olmasına rağmen dunya'yla son görüşmesi, şakağını sıyıran mermi ve kulağından sızan kanlar hala rastgele yerlerde aklıma gelir. romanın en dokunaklı sahnesidir belki de.. hisler, hissetmek her şey mümkün..

    " "tabancasını attı!" diye bağırdı, derin bir soluk aldı. birden yüreğinden bir ağırlık kalkmış gibi oldu. ancak bu, ölüm korkusunun yarattığı bir ağırlık değildi, zaten onun şu anda ölüm korkusu duyduğu söylenemezdi. bu, bütünüyle kendisinin de belirleyemediği daha başka, acı verici, karanlık bir duygudan kurtuluştu.
    dunya'ya yaklaştı, kolunu yavaşça beline doladı. dunya karşı koymadı, ama yaprak gibi titriyor, yalvaran gözlerle ona bakıyordu. svidrigaylov bir şeyler söylemek istedi, dudakları kıvrıldı, ama konuşamıyordu.
    dunya yalvarırcasına:
    "bırak beni!" dedi.
    svidrigaylov titredi, bu senli seslenişte deminkilere benzemeyen bir şeyler vardı.
    "sevmiyor musun beni?" diye sordu svidrigaylov usulca.
    dunya başını olumsuz anlamda salladı.
    svidrigaylov umutsuzluk içinde fısıldadı:
    "ve... sevemezsin de? hiçbir zaman?"
    "hiçbir zaman..." diye fısıldadı dunya.
    svidrigaylov'un ruhunda bir an süren sessiz ama korkunç bir çatışma oldu. anlatılması zor bir bakışla bakıyordu dunya'ya. birden elini belinden çekti, döndü, hızla pencereye doğru yürüdü, arkası dunya'ya dönük orda durmaya başladı.
    bir an ikisi de öylece durdular.
    "işte anahtar" dedi svidrigaylov. elini paltosunun sol cebine sokup çıkardığı anahtarı, dönüp geriye bakmadan arkasındaki masaya bıraktı. "alın ve hemen gidin!.."
    ısrarla pencereden bakıyordu.
    dunya anahtarı almak için masaya yaklaştı.

    "çabuk! çabuk!" diye tekrarladı svidrigayov, hâlâ arkası dönüktü. yalnız, "çabuk" sözcüğünde korkunç bir şeyler tınlıyordu.
    dunya bunu anlamıştı, anahtarı kaptığı gibi kapıya atıldı, kendini dışarı attı. bir dakika sonra kanal boyundaydı; çılgın gibi x- köprüsüne doğru koşmaya başladı.
    svidrigaylov üç dakika kadar daha pencerenin önünde durdu, sonra ağır ağır döndü, çevresine bakındı ve yavaşça elini alnına götürdü. yüzü tuhaf bir gülümsemeyle çarpılmıştı, zavallı, hüzün dolu, cılız bir gülümsemeydi bu; umutsuzluğun gülümsemesi..."
756 entry daha
hesabın var mı? giriş yap