55490 entry daha
  • gözlerine bakarken umurumda değil mevsimler
    gülüşün hep deniz kenarı bana
    sen bir adım attığında göreceksin
    elinde balonlarla bekleyen o adam benim
    aldığım en derin nefessin sen
    dudaklarının dudaklarımdaki işgali hala yüreğimde
    nefes alıyorum ama hala bulamadım seni

    'ben sana yanarken şimdi...sen kim bilir nerede
    üşüyorsun'

    ceyhun yılmaz
  • “en azından üç dil bileceksin
    en azından üç dilde
    ana avrat dümdüz gideceksin
    en azından üç dil
    çünkü sen ne tarih ne coğrafya
    ne şu ne busun
    oğlum mernus
    sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun."
  • yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile...

    yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.

    (bkz: ömür hanımla güz konuşmaları)
  • eskisi kadar özlemiyorum seni,

    ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..

    adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..

    yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.

    biraz yorgunum..

    biraz kırgın..

    biraz da kirletti sensizlik beni!

    nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama

    “iyiyimler” yamaladım dilime.

    tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,

    hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..

    gel diye beklemiyorum artık,
    hatta istemiyorum gelmeni..

    nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.

    arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum

    benim derdim yeter bana banane!

    alıştım mı yokluğuna?

    vaz mı geçiyorum, varlığından?

    tedirginim aslında,

    ya başkasını seversem?

    inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem..

    özdemir asaf
  • gece yarısı.son otobüs.
    biletçi kesti bileti.
    beni ne bir kara haber bekliyor evde,
    ne rakı ziyafeti.
    beni ayrılık bekliyor.
    yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık
    artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
    elimi sıkarken sapladığı bıçak.
    nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
    geçtim putların ormanından baltalayarak
    nede kolay yıkılıyorlardı.
    yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
    çoğu katkısız çıktı çok şükür.
    ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
    ne böylesine hür.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
    bakınıyorum başımı kaldırıp işten,
    karşıma çıkıveriyor geçmişten
    bir söz
    bir konu
    bir el işareti.

    söz dostça
    koku güzel,
    el eden sevgilim.
    kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti
    hatıralardan şikayetçi değilim.
    hiçbir şeyden şikayetim yok zaten,
    yüreğimin durup dinlenmeden
    kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.

    iyice yaklaştı bana büyük karanlık.
    artık ne kibri nazırın, ne katibin şakşağı.
    tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı,
    güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
    ve belki, ne yazık,
    hatta en güzel yalan
    beni kandıramıyor artık.
    artık söz sarhoş edemiyor beni,
    ne başkasının ki, nede kendiminki.

    işte böyle gülüm,
    iyice yaklaştı bana ölüm.
    dünya, her zamankinden güzel, dünya.
    dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
    başladım soyunmağa.
    bir tren penceresiydim,
    bir istasyonum şimdi.
    evin içerisiydim,
    şimdi kapısıyım kilitsiz.
    bir kat daha seviyorum konukları.
    ve sıcak her zamankisinden sarı,
    kar her zamankinden temiz.

    (bkz: nazım hikmet ran /son otobüs)
  • yolun düşerse kıyıya bir gün
    ve maviliklerini enginin
    seyre dalarsan,
    dalgalara göğüs germiş olanları hatırla,
    selamla, yüreğin sevgi dolu
    çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta
    ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden
    sana liman gösterdiler uzakta.

    pierre-jean de béranger
  • akşam olur hapishane kilitlenir
    kimi kağıt oynar kimi bitlenir
    kiminin temyizden kağıt gelir
    düştüm bir ormana yol belli değil
    yatarım yatarım gün belli değil.

    hapishane içinde üç ağaç incir
    kollarım kelepçe anam boynumda zincir
    zincir sallandıkça her yanım sancır
    düştüm bir ormana yol belli değil
    yatarım yatarım gün belli değil.
  • düşü ne biliyorum

    kimdi o kedi, zamanın
    eşyayı örseleyen korkusunda
    eğerek kuşları yemlerine,
    bana ve suçlarıma dolanan?

    gök kaçınca üzerimizden ve
    yıldız dengi çözüldüğünde
    neydi yaklaşan
    yanan yatağından aslanlar geçirmiş
    ve gömütünün kapağı hep açık olana?

    yedi tül ardında yazgı uşağı,
    görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
    ve bağlanmıştır körler
    örümcek salyası kablolarla birbirine
    sevişirken,
    iskeletin sevincini aklın yangınına
    döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

    yine de, zaman kedisi
    pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
    çekerken beni kendi göğüne,
    bir kahkaha bölüyor dokusunu

    düşler marketinin,

    uyanıyorum küstah sözcüklerle:

    ey, iki adımlık yerküre
    senin bütün arka bahçelerini
    gördüm ben!

    (bkz: nilgün marmara)
  • vatanım bağrına düşman dayasın hançerini

    elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.
  • kuru güller ve solmuş zaman, yokluk birikti her hatırasında
    yaşamaya çalıştık onun, ruhumuza yer bulamadığımız mısrasında
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap