• "yavaşça giriyor yatağa. nevresimi boğazına kadar çekiyor. bir ürperti kaplıyor vücudunu. yaşaran gözlerini tavana dikiyor. orda, gece lambasının loş ışığı altında beliren karaltılara dalıyor." mustafa kutlu

    "yanaklarım belki de kızarmıştı. tatlı bir sıcaklık her yanıma yayılıyor; uzun, yorucu bir işten çıkıp, şöylece yatağa uzanıvermiş gibi rehavet içinde kalıyorum."

    tavan; yaşaran gözleri, ağrıyan kalpleri iyi eden bir şey. lisede sevdiğim kızın bana beni ilk kez sevdiğini söylediği ve dayak yediğim bir gün okulu asıp eve gitmiş ve tavana bakmıştım. pencereden dışarılara sonra. düşüncelerim bir yaprak gibi sokaktan sokağa dolaştırmıştı beni.
  • bu aralar kafayı fena halde taktığım, şimdilerde sadece lamba, avize, çeşitli armatürler ve bilumum zamazingolarla doldurulup işgal ve murdar edilmiş bölüm.

    geçmiş dönemlerdeyse tavana bakılacak/bakacak birçok neden vardı. mesela pompeiide tavanı erkeklerden çok kadınlara göstermek istenirdi.* rönesans tavanları, boyalı figürleri geometrik hücrelere hapsederdi. barok tavan, sığınak fikrinin aşılması gerekiyormuş gibi, yukarı bakana tavandan hep daha fazlasını vaat eder; sanki gerçekte kemer, kubbe, gökyüzünün kendisidir. etrafında hızlı dönen figürler göksel bir delikten uçup gidecek gibidir. insanın üzerinde adeta yüce bir yol yahut usta işi lüks bir mobilya vardır; hani şu damgalı, yaldızlı ve adeta ailenin armasını taşıyan bir kalkan gibi. rokoko tavan dantelli bir önlük ya da iç çamaşırı gibi işlemelidir. on dokuzuncu yüzyıl tavanı ise beyaz bir halıya benzer. stukolu sınırları tavanla duvarın bitiştiği yerde duruverir; gölgelenmiş merkez noktasından zengin bir avize sarkar. oradaki görüntü yukarı bakmanın aslında bir tür aşağıya bakma şeklinde tasarlandığını hissettirir, bu durumda izleyici de bir tür sarkıt konumundadır.
    modern mimariyse boş duvarı boş tavanla buluşturmak ve kornişlere çit gibi bir işlev yüklemekten öteye gidememiştir.

    zannımca eski şöhretine tekrar kavuşması için bir marcel duchampa daha ihtiyaç var. * *
  • tenden hallice pürüzlü tavan bana bakıyor, belki on yıldır bakıyor.
    ne hâllerimi gördü kim bilir? şimdi göz göze geldik, işte bazen böyle oluyor. bu oluşları unutmam ve utanırım da bunca yıldır izlenmiş olmaktan. ama dünya üzerine kapadı bu kutu beni. âlemlerin hacmi ne kadar kim bilir? şimdi hatır hatıra geldik gök kubbeyle, işte bazen böyle oluyor. bu hatırlayışlar verir yerimi ve utanırım da bunca yıldır gizlenmiş olmaktan.
    şimdi gök kubbenin ve pürüzlü tavanın altında; aynı çarşaflar üzerinde eskimişim, duruyorum. geçsin zaman: dönerim yana, tavana bakmam, kubbeyi unuturum. ne tavan usanır bana bakmaktan ne de gök kubbe aşınır unutulmuş olmaktan.
  • içsel ayna.
    günlük tutanlar daha çok anlayacak. uyumadan önce en çok gördüğünüzdür.
    pek çok tavan görmüşsünüzdür. her birinde içinizden o anda kim olduğunuzu geçirmişsinizdir. o ana kadar ne yaptığınızı, kime nasıl davrandığınızı ve neyi sevdiğinizi. sonra başka bir tavan gelir ve size diğer tavandan bu yana ne kadar değiştiğinizi düşündürür. birinde rap dinleyerek uykuya dalarsınız, birinde senfoni. kimi zaman bakmaya korktuğunuzdur. asla yapmam dediğiniz bir şeyleri hatırlatır. körü körüne bağlı olup da bir gün durduk yere denize bıraktıklarınızı hatırlatır.
  • artık tavana değil, telefonumuza bakıyoruz ilk.

    ofisteyim. yanımda oturan hollandalı bir iş arkadaşım, eski anarşistlerden, dedi ki birden:

    - 'muhteşem, en son ne zaman tavana baktın uyandığında?'

    gerçekten güzel bir soru bu.
    tavana bakmayalı yıllar oldu. eskiden uyanınca şöyle bir tavana bakardım, biraz oyalanırdım kalkmadan önce, düşünürdüm birşeyler.
    ama şimdi uyanır uyanmaz radyonun saatine bakıyorum, radyonun tuşuna basıp haberleri açıyorum ve sonra telefonuma bakıyorum.

    düşündüm.
    + 'bayağı uzun oldu bakmayalı' dedim.

    kendisi açıkladı. bir makale okumuş bu konu hakkında. uyanır uyanmaz telaşla günün stresine odaklanma yerine önce bir boşluğa bakmak- tavan gibi- beyin için faydalıymış. kendisi hergün mutlaka bir 5 dakika bakıyormuş uyanınca. nasıl uyandığını, kendini nasıl hissettiğini, düşüncelerini kısaca bir gözlemliyormuş.

    bisiklette eve dönerken sorusu beni düşündürdü.
    çok basit bir soru aslında. yaşam koçları için hatta elmas değerinde, üfff neler eşilir deşilir bir seansta bu tavan sorusu sayesinde.

    yapıyorum ve faydasını görüyorum, ama uyanır uyanmaz yapılmalı diyorum.
    önce telefonlara bakılıp, sonra tavana dönülüyorsa birşeye yaramıyor.

    uyanınca bakın tavana, gününüzü bir düşünün, bir yoklayın kendinizi mutlumusunuz halen, var mısınız, yok musunuz, hissedin bir.

    günlük bu 3-5 dakikalık farkındalıklarınız zamanla tavan yapacaktır.
  • üçe iki buçuk ebâdında sinema perdesi. annemin temizlik günleri gibi; yorgun, solgun ve beyaz.* *

    filmi izlemek için yatağa uzanmak kâfi. en güzel tarafı da bilet almaya hâcet olmaması. cılız ışıklı yer göstericiler de yok hem. seanslar mütemâdiyen dram, yer yer romantik komedi. patlamış mısır da beleş.
  • kendisiyle ciddi düşünüyorum.

    gerek pürüzsüz ve beyaz teni gerekse bıkmadan, yorulmadan bana bakması onun da bana karşı boş olmadığını gösteriyor bence.

    biliyorum çook rakibim var ama olsun.
    challenge accepted!
  • catlaklar, tumsekler, cukurlar; hulasa yeryuzundeki butun yaralarin minik ornekleriyle doludur. uygun isikta kolayca, uygunsuz isikta zamanla farkedilirler. en iyisi betonarme karkas bina tavanidir; sivanmis ve boyanmis. deprem veya ust komsudaki onarim isleri nedeniyle haritaya yeni sekiller eklenebilir ve ne guzel de olur; boylelikle “catlagi sivama ve sivatma” sebzesine mantikli bir gerekce de getirilebilir.
    goz cisimcikleriyle oldugu gibi, tavanla da saatlerce oyalanilabilir, uykudan once. 1911’de tavani kesfe cikan yuzbasi scott ve adamlari donarak olmuslerdir, ki bu husus tavani antarktika ile ayni sinifa sokar.
  • sol frame de görünce acaba hala metraj mı yapıyorum diye kendimi sorgulatan öğe.
  • dünya gezegeninde sevişme eylemi halinde bulunan bazı erkeklerin altında kalan kadın ırkından bir takım bahtsızların bu hayattan yanlarına alacakları son manzaradır.
    "tek kat kireç geçtik mi, olur sana badana"
hesabın var mı? giriş yap